Öncelikle takım
olmayı başaranlardan başlıyoruz:
B.Dortmund:
İlk olarak yakın tarihten bir örnek olan Borussia
Dortmund’la başlıyoruz. Yönetimi, futbolcusu, taraftarı, teknik ekibiyle son
iki sezondur takım olmak deyimini başarılarla futbol sahnesine sunmuştur.
Bilindiği üzere takım olmayı başarabilmek takım oyununu futbol felsefesiyle
özdeşleştirmiş bir teknik direktörle başarılabilecek bir olaydır. İşte tam da
burada devreye Jürgen Klopp girdi. Klopp, takımın başına geçtiği 2008 yılından
beri takıma büyük bir ivme kazandırdı. Oyuncular geldi, oyuncular geçti fakat
takımın o devamlı yükseğe oynayan çizgisi değişmedi, hatta değişmemekle kalmadı
her sene daha da üzerine koydu.
Öyle bir takım oyunu düşünün ki, bir oyuncunun kaybedildiği yerde diğeri daha iyi bir performansla ortaya çıksın, adeta “şapkadan tavşan çıkarmak” dediğimiz olay. Nuri Şahin sırtlıyordu öncelerde takımı, öyle oynadı ki dünya devi Real Madrid’in ilgisini çekti ve sene sonunda takımdan ayrıldı. Herkes acaba bu sene B.Dortmund ne yapacak derken, devreye altyapının altın çocuğu Mario Götze girdi, o da çok iyi bir performans sergiliyordu fakat sakatlık belası onu da buldu. Tam yine takım performansı düşecek mi soruları gelmişken bu kez takımı sırtlayan uzak doğudan bir gençti, hem de yalnızca 300 bin €’ya takıma transfer olmuş bir genç. Evet Kagawa öyle sırtladı ki takımı, hiçbirini aratmadı. Sezon sonuysa büyük bir bedelle Manchester United’a transfer oldu. Diğer mevkiiler diğer oyuncular elbette unutulmamalı zira bahsettiğimiz konu takım oyunu. Diğer mevkilerde de aynı olay söz konusu, bir oyuncunun yerini yedekten gelen diğer bir oyuncu sırıtmadan doldurabilmesi takım oyununun, takım olmanın büyük şartlarından. Yardımlaşmanın, birlikte hareketin son zamanlardaki en güzel örneklerinden Borussia Dortmund.
Öyle bir takım oyunu düşünün ki, bir oyuncunun kaybedildiği yerde diğeri daha iyi bir performansla ortaya çıksın, adeta “şapkadan tavşan çıkarmak” dediğimiz olay. Nuri Şahin sırtlıyordu öncelerde takımı, öyle oynadı ki dünya devi Real Madrid’in ilgisini çekti ve sene sonunda takımdan ayrıldı. Herkes acaba bu sene B.Dortmund ne yapacak derken, devreye altyapının altın çocuğu Mario Götze girdi, o da çok iyi bir performans sergiliyordu fakat sakatlık belası onu da buldu. Tam yine takım performansı düşecek mi soruları gelmişken bu kez takımı sırtlayan uzak doğudan bir gençti, hem de yalnızca 300 bin €’ya takıma transfer olmuş bir genç. Evet Kagawa öyle sırtladı ki takımı, hiçbirini aratmadı. Sezon sonuysa büyük bir bedelle Manchester United’a transfer oldu. Diğer mevkiiler diğer oyuncular elbette unutulmamalı zira bahsettiğimiz konu takım oyunu. Diğer mevkilerde de aynı olay söz konusu, bir oyuncunun yerini yedekten gelen diğer bir oyuncu sırıtmadan doldurabilmesi takım oyununun, takım olmanın büyük şartlarından. Yardımlaşmanın, birlikte hareketin son zamanlardaki en güzel örneklerinden Borussia Dortmund.
Montpellier: Örneğimize yine yakın tarihten devam ediyoruz. Montpellier geçtiğimiz sezon Fransa Lig1’de tarihinin ilk şampiyonluğunu elde etti, tabii ki bunda en önemli güçleri takım oyunlarıydı. Elbette B.Dortmund’ta olduğu gibi öne çıkan oyuncular Montpellier’de de oldu, fakat ikisinin de ortak gücü futbolcuların, teknik ekibin, yönetimin, birbirleriyle uyumu, yani tamamen takım olmak. Geride bıraktıkları takım ise endüstriyel futbola daha yeni merhaba demiş bir takım olan, Paris Saint-Germain. Son haftaya kadar büyük bir çekişme yaşadılar fakat sonunda para değil de takım oyunu kazandı. Montpellier’de takım oyunundan birazda olsa sıyrılarak öne çıkan oyuncular: Belhanda ve yeni sezonda Arsenal forması giyecek Giroud’tu.
Manchester United: Son olarak takım oyununda
bir zirveden söz edelim dedim. Manchester United geride bıraktığımız sezonda
ultra lüks bir takıma karşı durmaya çalıştı, sezonun büyük bir bölümünde de
bunu başarmıştı ancak ultra lüks Manchester City, son bir nefesle şampiyonluğu
kazandı. Fakat akıllarda karşısındaki böyle geniş ve böyle kaliteli bir kadroya
rağmen şampiyonluk şansını en son ana kadar kovalamış bir Manchester United ve
onun müthiş takım oyunu kaldı.
Takım oyununda başarısız olanlar:
Paris Saint-Germain: İlk sıraya Fransa
Lig1’i geçtiğimiz sezon domine etmesi beklenen Paris Saint-Germain’i koyuyorum.
Nedeniyse karşısındaki rakiplerine göre çok ekstra bir kadro kurup, başarıya
ulaşamamasıydı. Yalnızca parayla başarının geleceğini sananlar için olumsuz bir
örnek oldu PSG ve nitekim takım oyunun karşısında duramadılar.
Trabzonspor: İkinci örneğimiz ülkemizden bir takım olan ve geçtiğimiz sezon yalnızca Burak Yılmaz’a bağlı kalan Trabzonspor. Daha önceki sezonlarda Colman, Umut, Alanzinho, Jaja, Egemen ve birçok isim sayarken geçtiğimiz sezon sadece Burak Yılmaz’ı saymamız tek bir oyuncuya bağlı kalındığının göstergesi durumunda. Geçtiğimiz sezon takım oyunundan bir hayli uzak kalan Trabzonspor’un o eski bilindik Trabzonspor’a dönmesi dileğiyle.
Takım oyununu başarabilen, takım oyununu
başaramayan ve tek oyuncuya bağlı kalan bu ve bunlar gibi birçok kulüp
mevcuttur. Hayatın Futbolu ailesi olarak bu kez de futbolun en önemli unsuru
takım olmaya değindik. Başka yazılarda görüşmek dileğiyle.
Bizimle kalın…
Bizimle kalın…
0 yorum:
Speak up your mind
Tell us what you're thinking... !