Futbolda en çok dikkat çeken unsurlardan biri sol ayaklılık. Eğer sol ayağa sahip bir oyuncuysanız hep daha fazla dikkat çekersiniz. Bunun nedeni gerçekten iddia edildiği gibi sol ayakların daha iyi olması mı, yoksa nadir bulunduğu için daha çok dikkat çekmeleri mi bilinmez. Bizler HFBlog olarak tarihe adını yazdırmış en iyi sol ayakları sizler için yazdık.
ALEX DE SOUZA
2004 yılında Fenerbahçe'ye gelen Brezilyalı yıldız sol ayak konusunda bize en yakın örnek. Çeşitli frikik golleri, kullandığı etkili kornerler ve sayısız uzaktan şut golleriyle bize bir sol ayak ne kadar iyi olabilir onu gösteriyor adeta. İşte Alex'in sol ayağıyla Galatasaray'a attığı o gol
GHEORGE HAGİ
Galatasaray'a 96'da gelen yıldız isim burada 5 sezon kaldı. 1 Süper Kupa, 1 UEFA Kupası, 4 Lig şampiyonluğu, 2 Türkiye Kupası ve 1 Cumhurbaşkanlığı Kupası kazandı.
Hagi, gelmiş geçmiş en iyi sol ayaklardan biri kabul edilir.
ROBERTO CARLOS
Ülkemizde de forma giyen Roberto Carlos, sol ayak denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri.
Sprintleri ve sert şutlarıyla tanınan Brezilyalı yıldızın sol ayağıyla Fransa'ya attığı gol fizik kurallarına aykırı olarak nitelendirilmektedir.
RYAN GİGGS
Hızı, tekniği ile tanınan Giggs tam bir istikrar abidesi. İlerleyen yaşına rağmen hala verebileceği en üst verimi takımına sağlıyor.
En iyi sol ayaklardan bahsettiğimiz bu yazıda, tabii ki onu es geçemezdik.
SERGEN YALÇIN
Yerli anlamda belki de en iyi örneğimiz Sergen...
Yurt dışına gitseydi belki adından daha çok söz ettirebilirdi. Fakat ülkemizde de forma giydiği takımlarda şampiyonluklar yaşadı ve enfes sol ayak gollerine imza attı.
GARETH BALE
Sol bekten başladı, sol açığa kadar devam etti mevkisi. Bu kadar etkili bir sol ayağı arkalarda tutmak istememek gayet doğal.
100 Milyon Euro değer biçilen Bale, hala aktif olan en iyi sol ayaklardan biri.
ALVARO RECOBA
Wining Eleven ve PES'lerimizin meşhur frikikçisi...
Duran topların efsane ismi Recoba en gelmiş geçmiş en iyi sol ayaklardan biri.
TÜMER METİN
Beşiktaş'ta oynadığı dönemde İlhan Mansız ile ileride güzel bir hücum ikilisi oluşturan Tümer, kariyerine Fenerbahçe'de devam etti.
Sol ayağını çok etkili kullanan Tümer, yerli oyuncularımızın arasında en iyilerden biri olarak gösterilebilir.
ROBİN VAN PERSİE
Futbol tarihinin gördüğü en iyi strikerlardan biri...
Mükemmel bir bitiriciliğe sahip. Takımının bu sezonki şampiyonluğunda büyük pay sahibi. Sir Alex onun için ''Takıma gelişiyle adeta Cantona etkisi yarattı.'' demiştir. Çok da haklı
Hollandalı yıldız çağımızın en iyi sol ayaklarından.
VAN DER VAART
Bir başka Hollandalı'ya geçiyoruz.
Kendisi için fazla söze gerek yok. Oynadığı takımlar da attığı goller de ne kadar etkili bir sol ayak olduğunun ispati. İşte gollerinden bir derleme
***Bu isimlerin haricinde elbette birçok isim var. Fakat hepsini yazmaya ne enerji yeter ne de zaman. Biz de ilk akla gelenleri yazdık.
Turnuvanın en önemli iki favorisini karşı karşıya
getiren maçta İspanyollar maça istedikleri gibi hükmederek Fransa’yı çaresiz
bıraktı.
Turnuvanın
ve grubun iki favorisinin grupta rakipleriyle oynadıkları karşılaşmalar ele alındığında,
maçtan önce İspanya’nın Fransa’ya karşı bir adım önde olduğu düşünülüyordu.
Fakat iki takımın maç kadrolarına baktığımızda İspanya’da göze çarpan büyük
rotasyon ister istemez akıllara “Her zaman çalışan sistem bu rotasyonla
işlevsiz hale gelebilir mi?” sorusunu getiriyordu. İspanya ilk 11’inden tam beş
isim kulübede oturtulmuştu. Bunun nedeni, Lopetegui’nin maç sonu basın
toplantısında aktardığı gibi tüm oyuncularını ilerleyen turlar için hazır
tutmak istemesinden başka bir şey değildi. Fransa kadrosunu incelediğimizde ise
Pogba’nın cezalı olması ve Bahebeck’in sakatlığı nedeniyle orta saha ve hücumda
meydana gelen değişimler göze çarpıyordu. İlk iki maçta ileri uçta tek başına
görev yapan Sanogo’nun yanına yardımcı forvet olarak -orijini kanat olan- Thauvin çekilerek, orta sahada dörtlü bir
kurgu düşünülmüştü. Önceki maçlardan farklı olarak orta sahada üç yerine dört
isimle yer almak biraz da İspanya’nın pas yollarını kapatabilmek adına bir
önlemdi.
Maç
başladığında, oyun beklenen büyük çekişmenin aksine fazlasıyla İspanya lehine
ilerliyordu. İlk 20 dakikalık bölümde Fransa neredeyse hiç bir varlık
gösterememişti. Orta sahada İspanyollar’ın pas bağlantılarının kesilememesi ve
Pogba’nın yokluğunda onun üzerinden şekillenen atakların gerçeklememesi
Fransa’yı oldukça zor bir duruma sokmuştu. İspanya sistemi ise sanki rotasyon
hiç yapılmamış gibi kaldığı yerden çalışmaya devam ediyordu. İleridede Jese’nin
sırtladığı İspanya, Deulefou’nun eksikliğini hissetmiyordu. Bu şartlar altında
biten ilk yarıdaki tek gol, Jese’nin turnuva’nın en iyilerinden biri olmaya
aday Lucas Digne’yi çok güç durumda bıraktığı pozisyon sonrası yaptığı asistle
geliyordu.
İkinci
yarı başladığında Fransa adına ortada pek değişen bir şey yoktu. İspanya büyük
oranda sahip olduğu top yüzdesiyle oyunu istediği gibi şekillendirmeye devam
ederken ikinci yarının başları diyebileceğimiz bir dakikada 2. golü buldu. Bu
gol geride kalan dakikalardaki Fransa’yı göz önüne aldığımızda Fransa’nın
bugünlük kepenkleri kapattığı anlamına geliyordu. Golden sonraki dakikalarda
Fransa, bulduğu bir kaç tehlikeli pozisyon sonrası direklere takılınca
91.dakikada onlar adına gelen maçın tek golü tabelayı değiştirmekten fazla bir
anlam içermiyordu.
Pogba’sız
Fransa’nın dağınık görüntüsü ve rotasyonlu bir İspanya’nın maça bu kadar hakim
olabilmesi İspanya’yı kupa için bir kaç adım öne çıkarıyor. Finale kadar tekrar
karşılaşma ihtimali olmayan bu iki favoriden mavi formalı olanı, daha iyi bir
takım görüntüsüne kavuşmazsa ilerleyen turlarda fazlasıyla zorlanabilir.
Gereksiz
not: İspanya 16 numarası Oliver Torres çok büyük oynamaya devam ediyor.
Gereksiz not 2: Derik ileride İspanya'nın vazgeçilmez stoperlerinden birisi olabilir. İlerleyen günlerde sadece Derik hakkında bir yazı yazacağım, takipte kalınız :)
Erken gelen gole rağmen oyunun bazı bölümlerinde çok
zorlanan İspanya, son düdük çaldığında 3 puanı alan ve gruptan çıkmayı
garantileyen taraf oldu.
İki
takım arasındaki büyük kalite farkı ve Gana’nın Fransa maçındaki etkisiz
görüntüsü, maçtan önce herkeste kolay bir İspanya galibiyeti beklentisi
oluşturdu. İspanyolların ilk 11’inde ABD maçından farklı olarak tek değişiklik,
orta sahadaki Campana’nın yerine hücumda görev yapan Denis Suarez’in yer
almasıydı. Gana teknik direktörü Tetteh ise, Fransa maçındaki performanstan çok
fazla memnuniyetsiz olmalı ki ilk 11’de tam dört değişikliğe gidiyordu. Bu
değişikliklerden birisi de bu sezon Serie B’de Sassuolo formasıyla ve Fransa
maçına sonradan girdikten sonra ileri uçta çok etkili işler yapan Yiadom
Boakye’ydi.
İspanya’nın
maç başındaki görüntüsü ABD maçından çok da farklı değildi: Topa sahip olup defans
arkasına çok hızlı koşular yapan hücumcularını topla buluşturmak. Bu noktada
ilk maçta kulübede oturan Denis Suarez’in de
hakkını fazlasıyla teslim etmek lazım. Deulofeu ile birlikte kanatlarda
çok fazla yer değiştirerek savunmayı fazlasıyla zorladılar. Gana savunmasının
yaptığı bir pozisyon alma hatasında da Denis Suarez İspanya’yı öne geçiren
golün asistini yaptı. Yine aynı şekilde İspanya orta sahası maç boyunca savunma arkası koşular yapan
hücumcuları topla buluşturmakta zorlanmadı. Fakat buldukları pozisyonları gole
çevirmekte problemler yaşayınca tabeladaki sayıyı 1’den ileriye götüremediler.
İspanya orta sahasına da ayrı bir parantez açmak gerekir. Suso ve özellikle Oliver
Torres mesafe tanımaksızın attıkları paslarla her an tehlikeli pozisyonlar
yaratabilecek kapasitede iki oyuncu. Oliver Torres’in topla birlikte fazlasıyla
esnek, oyun görüşünün çok fazla ve her an oyunun yönünü değiştirebilecek
kapasitede olması, onu kapalı savunmaları açabilmek için çok önemli bir silah
haline getiriyor. Torres böyle özelliklere sahipken ve kendini daha da geliştirip
potansiyelini sonuna kadar kullanabilirse Xavi etkisi yaratması fazla zaman
almaz.
Gana
tarafından baktığımızda Fransa maçındaki görüntülerinden çok daha iyi bir oyun
sergilediklerini söylemek yanlış olmaz. Sol çizgide görev yapan Acheampong ve ileri
uçtaki Boakye’nin çok istekli oyunlarının da katkısıyla İspanya’ya karşı
bulunabilecek maksimum sayıda pozisyon bulmalarına rağmen aradıkları golü
bulamadılar. Takım halinde iyi bir görüntü çizen Gana’nın bu maçtan puansız
ayrılması biraz da takımdaki fark yaratabilen oyuncu eksikliğinden
kaynaklanıyor. Maçı tüm takım bu kadar istemişken golsüz bitirmek onlar için
fazlasıyla hayal kırıklığı yaratmış olmalı.
En iyi üçüncülerden biri olma şansı da oldukça zayıf olan Gana’nın artık
tek hedefi turnuvayı galibiyetsiz kapatmamak olacaktır.
Turnuvanın Fransa’yla birlikte tartışmasız en iyi
kadrosuna sahip olan İspanya, erken gelen golün de avantajıyla Amerika’nın
umutlarını maçın çok başlarında yok etti.
İspanya’nın
tüm yaş gruplarındaki pasa dayalı oyunu ve topu çok zor kaybeden yapısı Tab
Ramos’un da maçtan sonraki basın toplantısında ifade ettiği gibi rakiplerin,
taktiklerini tek bir şey üzerine kurmasına yoğunlaştırıyor: Pas yaptırmamak.
Ramos’un yaptığı “İspanyolların pas sistemine dünya üzerinde çözüm bulabilen
yalnızca birkaç takım varken bizim yapmaya çalıştığımız da onları
oynatmamaktı” açıklaması Amerika’nın
dünkü maçtaki oyun felsefesini net bir biçimde ortaya koyuyor.
Amerika’nın
maça ön alanda presle başlaması ve savunma çizgisini orta sahaya kadar çekip
oyunu daraltması, İspanya’nın pasa dayalı oyununu engellemek için mantığa yatkın bir strateji gibi gözükebilir.
Fakat İspanya’nın erken bulduğu gol, Amerika’nın stratejisini maç daha henüz
başlamışken devre dışı bıraktı.
Amerika’nın
ön alandaki presiyle birlikte savunmasını çok önde kurması İspanyolları biraz
da kontratak futboluna zorladı. Fakat takımınızda Jese, Deulofeu, Manquillo,
Bernat gibi süratli oyuncularınız ve
orta sahada Torres, Campana ve Suso gibi çok etkili pas ayaklarınız varken
kontratak oynamanız sizin için o kadar da büyük bir problem olmasa gerek. Orta
sahadaki Campan-Suso-Torres üçlüsnün etkili ara pas ve uzun pas yeteneği
savunma arkasına çok süratli koşular yapabilen oyuncuları topla buluşturmakta
fazla zorlanmadı.Amerika’nın -her ne kadar ön alanda yaptığı presin sonuçlarını
alamasa da- Luis Gil’in etkili paslarıyla ilk yarıda bulduğu birkaç tehlikeli
pozisyon, onları oyunda tutmaya yetebilirdi. Bu pozisyonlardan
yararlanılamaması ve İspanya’nın devre arasına gidilirken bulduğu iki gol
Amerika adına gecenin sonu anlamına geliyordu.
Turnuvanın
favorisine karşı vasat bir oyun sergilemiş gibi görünse de Amerika’nın
İspanya’yı topla oynamada %54’de tutması onlar adına gecenin olumlu işi olarak
görülebilir. Orta sahasındaki Joya, Gil ve
dünkü maçta çok öne çıkamasa da arka planda iyi işler yapan Trapp üçlüsü
turnuvanın ilerleyen dönemlerinde Amerika’yı daha fazla sırtlayabilir ve
gruptan çıkmaya yetecek sonuçların alınmasını sağlayabilir. Grupta favoriler
İspanya ve Fransa’nın ilk iki sırayı bırakmayacağını düşünürsek Amerika için en
gerçekçi hedefin en iyi dört üçüncülükten birini alarak bir üst tura yükselmek
olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bitirmeden önce küçük bir not: Amerika sağ
kanadında iki yönlü çok iyi işler yapan Deandre Yedlin ismi önümüzdeki yıllarda
daha fazla ön plana çıkabilir. Tıpkı gruptaki rakipleri Fransa’nın solundaki Lucas
Digne gibi.
İki takımın da
maçtan beklentisi oldukça açıktı. İspanya oyunu erken koparıp rahat bir maç çıkarmak,
fizik kalitesini turnuvanın diğer maçlarına saklamak istiyordu. ABD ise
direnecekti. Maçtan bir şeyler çıkarmayı umuyorlardı ama işler farklı gelişti.
Oyunun ilk dakikasından itibaren ABD, İspanya'nın pas yapmasını izlemek yerine
en uçtan itibaren baskı yapmaya karar verdi. Oyunun her yönünü oynayabilen
İspanya için erken gelen gol sonrası maç bitmiş görünüyordu.
Her yaş
kategorisinde bu kadar çok yetenekli oyuncuya sahip olan bir ülke dünya
tarihinde çok azdır muhtemelen. Her yaş kategorisinde aynı düzenle oynayan
İspanya, Liverpool forması giyen Suso'nun sahte 9 rolünde başladığı 4-3-3
yapısında kenar oyuncuları sık sık dolaştırırken, zaman zaman Suso'yu orta saha
oyuncuları ile de rotasyona soktu. ABD ise 4-2-3-1 dizilişini bozmadan
tamamladığı 90 dakikada sürekli pres ile İspanya'yı bozmaya uğraşsa da maçın
önemli bölümünde sonuç alamadı.
Maçın başında bu
tarz bir baskıyı beklemeyen İspanya, savunmasını orta sahaya kadar çıkaran ve
tüm pas opsiyonlarını kapatan ABD karşısında çok top kaybetmesine ve kısa
süreli bir panik yaşamasına karşın, İspanya'nın öne çıkan isimlerinden Jese'nin
5.dakikada attığı gol sonrası işler normale döndü. ABD'nin bu bölümde baskıyla
kazandığı iki top sonrası bulduğu pozisyonları değerlendirememesi sonrası 42'de
Deulofeu farkı ikiye çıkararak maçı kopardı. 44'te Jese soyunma odasına
giderken maçı bitiriken, Deulofeu'nun 61.dakikada attığı gole ABD'nin az
sayıdaki iyi performans gösteren oyuncularından Gil 78'de cevap vererek skoru
belirledi.
İspanya
gösterdiği performansın yanı sıra maç içerisinde yaşadığı problemlere çabuk
çözümler üretebilmesi, oyuncularının yetenek seviyesi ve sahaya yansıtma
becerileri, sergiledikleri kulüp takımı görüntüsü ile turnuvanın favorisi
olmayı hak eden bir performans sergiledi. ABD onların eşdeğeri bir rakip olmasa
da, İspanya şampiyonluğa fazlasıyla hazır görünüyor.
Pardon üstad, sen ölmeden önce buralar tarlaydı, anca yazabildik.
En iyi futbolcu kimdir? Sorusuna verilecek bir sürü cevap var;Pele, Maradona, Messi, George Best, Eric Cantona. Yani bu sorunun tek bir cevabı yok. Fakat En iyi Teknik Direktör Kimdir? Sorusunun tek bir cevabı var; Brian Howard Clough, nam-ı diğer Koca Kafalı Clough.
1935'te Middlesbrough'da dünyaya geldi Clough. Kendisini 3 kelimede tanıtmak istesek bu kelimeler şüphesiz ''Karizmatik, açık sözlü, tartışmacı'' olurdu.
Futbolculuk Kariyeri
Clough futbol hayatına Billingham Synthonia FC'de başladı. 1952 yılında profesyonel oldu. Fakat ilk maçına 1955 yılında Barnsley'e karşı çıktı. 3 sezon boyunca takımın en çok gol atan oyuncusu oldu.
Asıl patlamasını Middlesbrough'dayken yaptı. Doğduğu şehirin takımında 213 maça çıkan Clough tam 197 gol attı. Ve Boro'nun tarihine en fazla gol atan 3.oyuncu olarak geçti.
Teknik Direktörlük Kariyeri
Futbolu erken sayılabilecek bir yaşta bırakan Clough teknik direktörlük kariyerine de erken başladı. İlk olarak Sunderland'de antrenör olarak göreve geldi.
İlk teknik direktörlük görevi ise Sunderland'den sonra gittiği Hartlepool FC. oldu.
1965'te en genç teknik direktör olarak (30) takımın başında lige çıktı. Yanına daha sonra yıllarca hiç ayrılmayacağı Peter Taylor'ı aldı.
1 Haziran 1967'de Koca Kafa Brian Clough Derby County'nin başına geçti. 68/69 sezonunda en yakın rakibine 7 puan fark atarak şampiyon oldu ve 1.lige çıktı. 1.ligdeki ilk sezonunda ise beklentilerin çok üzerinde bir sonuç geldi. Lig 4.lüğü...
71/72 sezonunda şampiyonluk yarışı son haftaya kadar sürdü. Ve Derby'liler için ''mucize'' gerçekleşti. Leeds United zayıf rakibine son hafta kaybetti ve Brian Clough'lu Derby County şampiyon oldu.
72/73 sezonunda ise Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı final oynadılar. Yarı finalde Juventus'a toplam 3-1 yenilerek kupaya yarı finalde veda ettiler. Bu sezon içerisinde yönetimle arası oldukça açıldı. Ve Clough için veda vakti gelmişti.
Derby County'den ayrıldıktan sadece 2 hafta sonra iş arkadaşı olmaktan öte dostuyla, Peter Taylor'la 3.lig ekiplerinden Brighton'ın yolunu tuttu. Brighton'da işler hiç de umduğu gibi gitmedi. Takım ligi 19.sırada bitirdi. Brian Clough yeni sezonda görevine devam etmeme kararı aldı.
Brighton'dan sonra Clough'un yeni adresi Leeds United oldu. Leeds'in başarılı menajeri Don Revie İngiltere Milli Takımının başına geçmesiyle boşalan teknik direktörlük görevine Brian Clough getirildi.
*** Brighton'dan ayrılan Clough'un Leeds'den önce Galatasaray'a teklif edildiği fakat Galatasaray'ın bunu kabul etmediği iddia ediliyor.
Clough, Don Revie ve ekibinin oynadığı futbolun çirkefçe olduğunu kazanılan başarıların da bu çirkeflik sayesinde olduğunu iddia ediyordu. Bu demeçleri takımdaki yıldız isimlerle arasının açılmasına neden oldu. Ayrıca Peter Taylor'ın yokluğu da Clough'u kötü etkiledi. Leeds ile birlikte çıktığı 6 maçta alınan sadece 1 galibiyet onun arkasında duran yönetimin de desteğini çekmesi anlamına geliyordu.
Leeds United kariyeri sadece 44 gün süren Clough'un bu dönemi filmlere konu oldu. The Damned United adlı film Clough'un Leeds United'da geçirdiği dönemi anlatmaktadır.
6 Ocak 1975'te 2.lig takımı Nottingham Forrest'ın başına geçti. Clough burada o kadar başarılı oldu ki, heykeli bile dikildi.
76/77 sezonunda Peter Taylor'ı yeniden yanına aldı. Aynı sezonda ligi 52 puanla 3. bitirerek 1.lige yükseldi.
1.ligdeki ilk sezonunda sürpriz yaparak rakibi Liverpool'a 7 puan fark attı ve Premier Lig şampiyonu oldu. Nottingham Forrest tarihinin ilk şampiyonluğuydu bu. Ayrıca Clough o sezon yılın teknik direktörü ödülünün de sahibi oldu.
77-78 yılları arasında 42 lig maçında yenilgi yüzü görmeyen Clough ve Nottingham'ın bu rekoru 2004 yılındaki mükemmel Arsenal kadrosu tarafından egale edilebilmiştir.
Daha sonra ligde Liverpool'dan 8 puan fark yiyen Nottingham Forrest için bu durumdan çok Birmingham'dan 1 milyon pound'a transfer edilen Trevor Françiş konuşuluyordu. Konuşuluyordu çünkü bu transfer Britanya'nın en pahalı transferi demekti.
O sezon İngiltere Ligi Kupası ve Community Shield'ı kazandılar. Ayrıca Malmö'yü 1-0 yenen Nottingham Şampiyon Kulüpler Kupasını kazandı.
***Duruma geniş bir perspektiften baktığımızda sıradan bir 2.lig takımını alan Brian Clough, bu takımdan sadece 3 yıl içerisinde bir Avrupa şampiyonu yaratmıştı.
Aynı yıl içerisinde Barcelona'yı yenerek Süper Kupa'yı da aldılar.
1982 yılında Peter Taylor görevinden ayrıldı. Taylor'ın ayrılmasından sonra 83/84, 87/88, 88/89 sezonlarında lig 3.lüğü, 88/89'da İngiltere Lig Kupası, 89/90 sezonunda İngiltere Lig Kupası alındı.
Efsanenin Sonu
Nottingham Forrest 92/93 sezonunda 40 puan alarak tam 16 yıl sonra 2.lige düştü. Bu başarısızlıktan sonra Clough tüm yaşananları üstlendi ve istifa etti.
Kariyerine yazarlık ve spor yorumculuğu yaparak devam etti. Sağlık sorunları yaşayan Clough'a karaciğer nakli yapıldı.
20 Eylül 2004'te Brian Clough mide kanserinden hayatını kaybetti.
Ölümünün Ardından
Clough'un ölümünün ardından Nottingham-Derby bağlantısını sağlayan A52 yoluna Brian Clough Yolu adı verilmiştir.
Çok sayıda heykeli dikilen Clough'un adına 2007'den itibaren Brian Clough Trophy adıyla bir turnuva düzenlenmektedir.
Hepimizin bildiği gibi bu yaz ülkemizde Fifa U-20 Dünya Kupası düzenleniyor. Dün itibariyle açılış maçları oynandı.Turnuvanın açılış maçlarında tüm takımların gol atması da gençlerin ne denli güzel futbol oynadığı gözler önüne geldi. Ben de turnuvada gönüllü olarak basın tribününde yerimi aldım ve İstanbul'da oynanan Fransa-Gana / ABD-İspanya maçlarını yerinde izleme imkanı buldum. Bir blogger olarak orada da boş durmadık ve kendisini Lig Radyo'dan ve Totemspor'dan tanıdığımız Ilgaz Çınar'la hem A grubu maçlarını değerlendirdik, hem de U-20 Milli Takımı'mızla ilgili yorumlarını aldık.
U-20 DK'nda A Grubunun ilk maçları oynandı. Gruptaki takımlarla ilgili düşünceleriniz nelerdir? Sizce bu gruptan kimler çıkar?
Öncelikle turnuva olarak değerlendirmek ayrı, genel futbol mantığı olarak değerlendirmek ayrı, öyle bakalım. İstiyorsan ilk önce mağlup takımlardan başlayalım. Zaten bugünkü maçlarını kazanan Fransa ve İspanya'yı üç aşağı beş yukarı herkes biliyor. Gana'yı daha öncesinde Muhsin Ertuğrul hocayla konuştuğum zaman -o da görmüşsündür Fifa yetkilisi olarak burada maçları izliyor- Gana'nın enteresan bir altyapıya sahip olduğunu söylemişti. Buraya kadar takımı bozmadan geldiklerini ve artık sadece fiziki güce dayalı bir futbol değil; fundamental olarak diğer noktalara da temas ettiğini söylemişti. Maça baktığımızda ilk 30 dakikalık kısmı ayrı, geri kalan 60 dakikalık kısmı ayrı değerlendirelim. Çok baskılı oynayan bir Gana var, Fransa'yı maçın ilk yarım saatlik diliminde bozan bir Gana vardı ama burada bile 11. , 12. ve 30. dakikalarda Fransa'nın 3 net pozisyonu vardı. Yani bazı işler hemen olmuyor, öyle bakmak lazım. Fransa çok üst düzey futbolculara sahip, bunun sebebi de şu; kendi takımlarında sürekli oynayan oyuncular bunlar. Orta sahaya bakıyorsun; Juventus ve Sevilla'nın orta sahası (Pogba ve Kondogbia) ki bunlar yedekten girip götürenler değil doğrudan forse eden oyuncular. İlerde Veretout var, Bahebeck var, Yaya Sanogo . Geriye baktığımızda muhteşem bir solbek Digne var. Gana belki birkaç turnuva sonrasında damga vuracak bir ekip çünkü bozmuyorlar. Fransa'ya baktığımızda da yine aynı şekilde en fazla 3-4 oyuncu değişiyor, onlarda önceden beri kadrolarını bozmuyorlar. Bu açıdan bakıldığında da ortak ulaşacağımız sonuç; istikrar. İstikrar derken yetiştiricilerle birlikte istikrar yalnız. O noktaya da bakmak lazım. Yetiştiricilerde de istikrarı yakalamak lazım. Eğer sizin çok iyi bir yetiştiriciniz yoksa veya iyi bir teknik adama sahip değilseniz o anlamda iş sıkıntıya girer. Bazen yetiştiriciler, ellerindeki futbolcuyu oynatan teknik adamdır aynı zamanda. Yani teknik adamın çok üst düzey futbolla kendini sürekli yenilemesine gerek kalmaz çünkü sahadaki futbolcu sizi yeniler. Fransa'nın şansı bu. 30. dakikadan sonraya baktığımızda zaten oyun alanı, oyun görüşü çok geniş olan bir ekip, skoru bulmaları da beraberinde getirdi. Zaten bu galibiyeti bekliyordum. Bir de kendi iddiam var, herkesin tersine ben Fransa'yı İspanya'nın da önünde favori görüyorum. Tabii bu futbol, herkesi yanıltabilir. Bu da sadece benim kendimce olan bir görüşüm. Bekleyip göreceğiz
Peki ABD-İspanya maçını nasıl değerlendirmek gerekir? Bir yanda mütavazı bir kadroyla -ülke futbolunun konumu ortada- gelen bir ABD takımı ve buna karşı kadrosunda birçok yıldız ve yıldız adayı olan İspanya. Keyifli bir maç izlettiler bize.
Bu maçı şöyle değerlendirelim. Maç çok keyifli bir maç oldu değil mi, izleyen herkes keyif aldı. Bunun sebebi sadece İspanya futbolu değil; Amerika'nında kendi yetenekleri doğrultusunda çok iyi bir takıma sahip olması. Özellikle de Luis Gil. Maçın ilk 20 dakikasına baktığımızda Amerika tam 3 tane ters top attı 40 metrelik mesafeye. Bunların 2 tanesi yerini buldu 1 tanesi yerini bulmadı, onun da nedeni o pas şiddetini iyi ayarlayamadı, bunu herkes yapıyor normal. Ama bu ters pas oyunununa gelene kadar bir sete oturttu oyunu ilk önce. Defansta 3'lü kaldılar. Sağ bek Yedlin'i sağ açık oyuncusu gibi kullanırken, onu hücumcu gibi düşündürürken esasında diğer kanattan atak yaptılar, orda ters top yapmadılar. 2008 Hırvatistan'ı hatırlayalım. Bize elenene kadar, o mucizevi maç olana kadar bu set oyununu oturttuktan sonra bu ters toplarla sonuca giden bir oyun anlayışındaydılar. Daha doğrusu futbolunu güzelleştirmeye çalıştılar. Bu anlamda Amerika'nın çalıştığını söyleyebiliriz. Maçı güzelleştiren de Amerika'nın bu oyunuydu zaten. İspanya'ya baktığımızda, enteresandır herkes Barcelona altyapısını konuşur. Fakat Barcelona'dan sadece bir oyuncu var. O da Deulofeu. Zaten buraya yıldız olarak geldi, turnuvanın da yıldız adaylarından birisi. Diğer oyunculara baktığımızda Real Madrid'in, Sevilla'nın, Atletico'nun altyapısından daha fazla oyuncu var. Bu olaya şu açıdan bakmak gerekiyor ama: Barcelona'nın altyapısındaki isimler Barcelona'da oynamak üzere yetiştirilir ve oynarda. Ancak Real Madrid'e baktığımızda "ya tutarsa" şekli var. Yani oyuncu yetiştirilir. Real Madrid'de oynayamıyorsa diğer takımlara gider ve o takımı da besler. Bu açıdan yaklaşmak daha iyi olur.
Milli Takımı bu turnuvada nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce yakaladığımız jenerasyon bu turnuvada iyi işler yapar mı?
Türkiye'nin durumu biraz da Kolombiya'ya bağlı. Eğer gruptan 1. çıkarsak A grubundan 3.yü alacağız. Ama Kolombiya'nın altında 2. olarak çıkarsak, büyük olasılıkla Fransa veya İspanya'dan birisi gelebilir ve turnuvadan elenebiliriz. Doğruya doğru konuşmak lazım. Yani bizim turnuvada devam etmemiz, iyi yerlere gelebilmemiz için 1. olarak bitirmemiz çok önemli. Eğer 1. bitirirsek ABD veya Gana gelebilir. Fakat bu iki takımı da rahat eleyebiliriz gözüyle bakamıyorum. ABD'yi biraz önce konuştuk, Gana dersek hakeza öyle. Bir de şöyle bir fark var. Gana takımındaki oyuncuların çoğu; takımlarının B takımı ya da alt ligde değil direk kendi 1. liglerinde, kora kor bir mücadelede oynuyorlar. Dolayısıyla belirli bir maç tempoları var. Bizim takıma bakıyorsun, ortasahada birşeyleri değiştirebilecek diye baktığımız; hani hep Salih Uçan'lar konuşuluyor ama geçen sene Okay Yokuşlu 637 dakika oynamış. Alpaslan Öztürk var. Beerschot'tan Standard Liege'e transfer oldu, ortasahayı toparlamak adına ona çok güveniyoruz. Stoperlerimiz maalesef biraz eksiklikleri var. Ethem Ercan Pülgir Kartalspor'da küme düşmelerine rağmen profesyonel maç oynadı. Galatasaray'dan Sadık Çiftpınar'ın profesyonel maçı yok. Ahmet Yılmaz son 3-4 hafta Gençlerbirliği'nde profesyonel maç oynadı. Sol bekimiz İlkay'ın profesyonel maçı yok. Böyle bir sıkıntı var. Artun Akçakın 2011-2012 sezonu Hacettepe'de müthiş bir çıkış yakalamıştı. Ona en büyük kötülüğü Gençlerbirliği yaptı. O kadar forvetin varken kadroda tutuyorsun; bir de üstüne devre arasında Vleminckx'i alıyorsun. Bunlara rağmen Artun'u A takımda tuttular, maç ritmi kayboldu. İbrahim Yılmaz diyoruz; İBB'nin oyuncusu. Darıca Gençlerbirliğinde 20 gol seviyesini geçti, evet ama hangi 3. ligde bu golleri attı? 24 yaş üstü 4-5 oyuncunun oynadığı ve bir A2 takımında veya kendi A takımlarında değer görmeyen gençlerin oynadığı bir 3. ligde bu golleri attı. 19-20 gol attı diye övüyoruz, seviniyoruz ama hangi şartlar altında bu golleri attı buna bakmıyoruz. Kerim Frei, Hakan Çalhanoğlu, Salih Uçan, Alpaslan Öztürk... Rüya gibi bir hücum hattı geliyor değil mi? Ama önüne koyacak bir forvetimiz yok. Böyle bir sıkıntımız var ve hep o eleştirdiğimiz Avrupa'dan gelen oyuncular; bizi biryerlere götürecek oyuncular. Kalecimiz Aykut Özer'de buna dahil. Bir de şunu eklemek istiyorum. Bu takımımız daha sonra Akdeniz Olimpiyatları'nda oynayacak, bir karma gidecek oraya. Fakat önemli olan bir sonraki turnuvada bu çocuklar yine beraber oynayacak mı? Bahsettiğimiz takımlar 13-14 yaşından beri beraber futbol oynayan çocuklardan kurulu. Biz bir jenerasyonumuzu hiçbir zaman bir üst basamağa taşıyamıyoruz. Bunu devamlı hale getirmemiz, buna bir önlem almamız lazım. Bir de aynı hocayla çalışmak önemli. Yani Gökhan Keskin'den gelip Feyyaz Uçar'a geçmememiz lazım. Feyyaz Uçar'ın U-17'den alıp bu çocukları U-20'ye taşıması lazım. Gökhan Keskin'in de bu sırada U-15'ten alıp U-17'ye getirmesi lazım ki bu döngü aynı hocalarla aynı oyuncular arası devam etsin, futbolcular birbirini tanısın, futbol alışkanlıklarını öğrensinler. Paraguay maçında Salih Uçan'la Hakan Çalhanoğlu bir kere 2'ye 1'leri vardı maçın 22. dakikalarında. Öyle bir tehlikemiz olmuştu son anda kornere attılar topu. Onun dışında bu tarz organizasyonlar yapamadı takım. Niçin? Birbirlerini tanımıyorlar çünkü.
Maç bitiminde bana zaman ayırdığı ve turnuvaya dair sorularımı yorumladığı için Ilgaz Abi'ye Hayatın Futbolu ailesi olarak tekrar teşekkür ediyoruz.
HFBlog olarak önceki yazımızda düşen takımlardan alınabilecek oyuncuları "Batan Geminin Malları" başlığıyla sizlere aktarmıştık. Bu kez de aynı takımlardan kurulabilecek kadrolarla ilgili bir kaç örnek vereceğiz.
Öncelikle kurulabilecek en iyi kadrodan başlıyoruz.
Kadro 1 (4-4-2) Tahmini Kadro Maliyeti: 13 Milyon Euro
Kaleci: Kalede 3 takımın kalecilerinin arasından en iyi olan Eduardo'yu seçtik. Geçmiş performansları ve bu sezon İBB'de gösterdiği performanstan dolayı, burayı en çok o haketmişti.
Defans: Sağ bekte ligin en iyi sağ bekleri arasında yer alan Geraldes'i kullanıyoruz. Bu sezon o da çok iyi bir performans göstermişti.
Stoperde eski performansını az da olsa aratan ancak yine de belli bir seviyenin üzerinde potansiyeli bulunan Stepanov ve ligimizin kalburüstü yabancı stoperlerinden biri olan Zayatte var.
Sol bekte savunmanın diğer kısımlarına göre zayıf nokta olsa da Türk olmasının verdiği bir kontenjan avantajı yaratabilecek Ferhat Öztorun bulunuyor.
Orta saha: Ön liberoda Orduspor'un sezon boyunca en diri kalan oyuncusu olan Ali Çamdalı bulunuyor.
Merkezde ise iki sezondur yüksek performansıyla göz dolduran Ben Yahia var.
Sağ kanatta bir dönem Arsenal'in de izlediği konuşulan genç yıldız Edin Visca var. Takımın büyük kozlarından biri.
Sol kanatta da Mersin'e geldiği ilk sezonunda muhteşem bir performans gösterip takımın lige tutunmasında büyük rol oynayan Nduka var.
Forvet: Sezonun uzun bir bölümünü sakat geçirmiş olsa da, sezon başında gösterdiği performansla ilk takıma girmeyi en çok hakedenlerden biri olan Barral var.
Ligimize geldiği zamandan bu yana büyük bir bitirici olduğunu her
fırsatta gösteren Nobre, kadronun bir diğer santraforu durumda.
Kadro 1 (4-5-1 versiyon) Tahmini Kadro Maliyeti: 13 Milyon Euro
4-5-1 versiyonunda ise ilk kadrodan tek isim değişiyor. O da Barral'ın yerine gelen Mahmut Tekdemir. Genç oyuncu son yıllardaki performansıyla büyük çıkış yakalayarak adının çokça anılmasını sağlamıştı.
Kadro 2 (4-4-2) Tahmini Kadro Maliyeti: 10 Milyon Euro
İkinci kadromuz ilk kadronun yedeklerinden oluşuyor. İlk kadroya giremeyeceğini düşündüğüm oyunculara burada yer verdik.
Kaleci: Kalede Eduardo'dan sonra ikinci tercihimiz olan Fornezzi var. Tabi bunda MİY takımının kalecilerinin istikrarsız performansları da önemli.
Defans: Sağ bekte Orduspor'un yıl boyunca sağ kanadını etkin bir şekilde kullanmasında önemli rol oynayan Garcia bulunuyor.
Stoperlerde Fenerbahçe altyapısının ürünü olan Can Arat var. İBB'ye geldiği sezondan bu yana istikrarlı bir performans sergilemişti. Can Arat'ın yanında ise, İBB STSL'ye çıktığı ilk sezondan bu yana takımın formasını giyen M.Vinicius bulunuyor.
Sol bekte ise, defansın her iki kanadında da oynayabilen bir genç yetenek var. Gençlerbirliği'nin yeni futbolcusu Serkan Yanık...
Orta saha: Ön liberoda her ne kadar bu sezon bekleneni veremese de bir dönem Fenerbahçe'nin listesinde bulunan Gosso var.
Onun önünde ise adını Manisaspor formasıyla Türk futbolseverlere ezberleten Nizamettin Çalışkan var. O da gelecek sezonda Gençlerbirliği forması giyecek olanlardan.
Sağ kanatta İBB'nin geçen sezonun devre arasında transfer ettiği futbolcu olan Tom var. Tom bu sezon dikkatleri üzerine çekecek bir performans sergilemişti.
Sol kanatta ise yine İBB'nin bir futbolcusu var. Geçen yaz transfer döneminde adı bir ara Galatasaray'la anılan Doka'nın bu kadroda neden yer aldığı zaten belli değil mi?
Forvet: Geçen sezon Orduspor kadrosuna dahil olan Hasan Kabze'de forvette görev alacak ilk oyuncu. Bu sezon gösterdiği performansla bu kadroda bulunması hiçte şaşırtıcı değil.
Bir diğer santrafor da iki sezondur Orduspor forması giyen ve Orduspor'un gol yükünün büyük bir bölümünü omuzlarına alan Stancu bulunuyor.
Kadro 2 (4-5-1 versiyon) Tahmni Kadro Maliyeti: 10 Milyon Euro
İkinci
kadronun da 4-5-1 versiyonunda tek bir oyuncu değişiyor. O da Hasan
Kabze'nin yerine kadroya giren Murat Ceylan. Genç oyuncunun adı bir
dönem ülkemizin büyük kulüpleriyle de anılmıştı. Murat Ceylan'ı bu
kadroda Gosso'nun yanında, çift yönlü bir orta saha olarak kullanıyoruz.
Kadro 3 (4-4-2) Tahmini Kadro Maliyeti: 6 Milyon Euro
Son kadromuzda da diğer kadrolarda yer veremediğimiz oyunculara yer veriyoruz.
Bu kadroda diğer kadrolarda olmayan 4 oyuncu bulunuyor. Bunlardan ilki, sağ kanatta oynayan ve bu sezonun devre arasında MİY takıma transfer olan Raheem Lawal. Genç oyuncu kısa sürede kadroya adapte olup, yüksek bir performans göstermiş ve her ne kadar takımı düşse de gelecek sezon STSL'de oynayabilecek kapasitede olduğunun sinyallerini vermişti.
Diğer bir kanat oyuncusu da Ömer Can, asıl mevkii santrafor olan oyuncuya, aynı zamanda hücumun her iki kanadında da görev yapabildiğinden sol kanatta yer verdik.
Diğer iki oyuncu da forvetten. Bunlardan biri daha önce Samsunspor formasıyla PTT 1.Lig'de muhteşem bir performans sergileyen Simon Zenke. Genç oyuncu bu sezonun devre arasında İBB takımına transfer olmuş ve iki yarı çok kötü bir performans sergileyen takımın diri kalan isimlerinden biri olmuştu.
Son oyuncu da Bursaspor tarihinin ilk şampiyonluğunda büyük bir öneme sahip olan Turgay Bahadır. Son sezonlarda büyük bir düşüş sergileyen oyuncu, eski yıllarda gösterdiği performansın verdiği izlenimle bu kadroya girmeyi başardı.
Düşen takımların, diğer kulüpler için büyük bir şans olduğunu anlatmaya çalıştığımız yazılara bir yenisini daha ekledik. Bu şans, düşen takımlardan alınacak her oyuncunun normal şartlardan daha ucuza gelmesiydi. Düşen takımlar için büyük bir sıkıntı yaratan bu olay, diğer takımların her zaman işine gelir ve her zaman üst lige çıkan takımlar, kadro eksiklerini önce bu takımlardan oyuncular araştırarak, bularak giderir. Bakalım bu transfer döneminde batan geminin malları olarak nitelendirilen oyuncuların yeni adresi neresi olacak?
HFBlog olarak bu yazımızda küme düşen takımlardaki oyunculardan değişik versiyonlarla kadrolar kurduk. Bizimle kalın...
Not: Kadrolar kurulurken yabancı sınırıları dikkate alınmamıştır. Ve tahmini kadro maliyetlerinde transfermarkt.com.tr sitesindeki piyasa değerleri baz alınmıştır.
Bildiğiniz üzre STSL'ye yeni çıkan takımlar ve diğer orta sıralara oynayan takımların ilk hedefi kadrosunu fazla para harcamadan güçlendirmektir. Bu hedef için de ilk olarak düşen takımlardan alınabilecek oyuncular araştırılır ki, maliyeti diğer takım oyuncularına göre daha ucuz olsun.
Biz de HFBlog olarak bu yazımızda STSL'de bu sezon küme düşen takımlardaki alınabilecek oyuncuları, yani batan geminin mallarını inceliyoruz.
MERSİN İDMAN YURDU
STSL'de düşmesi ilk kesinleşen takım MİY olmuştu. Teknik direktör belirsizliği, oyuncu istikrarsızlığı ve arkasında birçok neden var. Ancak ben kadro yapısı olarak Mersin'i ligin ilk 10'una oynayabilecek takımlardan biri olarak görüyordum. Fakat biraz önce bahsettiğim unsurlar Mersin İdman Yurdu'nun düşmesine yol açtı.
Şimdi bu sezon küme düşen ilk takımın alınabilecek birkaç oyuncusundan bahsedelim.
Milan Stepanov
Trabzonspor, Porto, Malaga, Bursaspor derken, Stepanov bu sezon başında Mersin İdman Yurdu'na transfer olmuştu Stepanov. Bir dönem 5 milyon euro'lara kadar çıkmıştı bonservisi Sırp oyuncunun. O zamandan bu yana performans olarak düşüşe geçse de hala ortalama bir STSL takımında oynayabilecek bir kapasiteye sahip.
Serkan Yanık
26 yaşındaki oyuncu defansın her iki kanadında da oynayabiliyor. Serkan Yanık oyunun yalnızca defansif yönünü değil de ofansif yönünü de düşünen bir bek olarak gözümüze çarpıyor. Fakat Serkan'ı alınabilecek oyuncular listesine sokmuyoruz, çünkü zaten Gençlerbirliği tarafından bonservis bedeli ödenmeksizin kadrosuna katıldı bile.
Wissem Ben Yahia
28 yaşındaki oyuncu orta saha merkez ve ön libero mevkiilerinde görev yapıyor. İki sezondur Mersin İdman Yurdu forması giyen Tunus'lu oyuncu gösterdiği performansla çok konuşulmuştu. Bonservis bedeli 1.5 milyon euro civarında. Ancak transfer etmek isteyen kulüpler, oyuncunun takımının küme düşmesi nedeniyle çok daha cüzi bir miktara anlaşılabilir.
Jean-Jacques Gosso
Gosso da ligimizde iki sezondur top koşturan oyunculardan biri. İlk sezonunu Orduspor'da geçirmişti. Sözleşmesi biten 30 yaşındaki ön libero oyuncu da batan geminin en iyi mallarından.
Raheem Lawal
23 yaşındaki orta saha oyuncusu Adana Demirspor'dan devre arasında transfer edilmişti. Ligin ikinci yarısında oldukça iyi bir grafik çizen futbolcunun bonservis bedeli 700bin euro civarında.
Murat Ceylan
25 yaşındaki oyuncu orta sahanın ortasında ve ön liberoda görev yapıyor. Daha önce adı ülkemizdeki büyük kulüplerle anılan oyuncunun performansı son yıllarda düşüşe geçti. Ancak bonservisi elinde olduğundan futbolcunun talipleri azımsanmayacak derecede.
Ozokwo Nduka
Hücumun her iki kanadında da oynayabilen Nijeryalı oyuncu Mersin'e geldiği ilk sezonda takımın yüksek performansındaki en önemli isimlerdendi. İkinci sezonda da önceki sezon performansını aratmadı, ancak bu da kulübün düşmesine engel olamadı. Gelecek sezon sözleşmesi bitecek oyuncunun bonservis bedeli 1 milyon euro civarında.
Mert Nobre
Nobre'yi de alınması gereken oyuncular listesine sokamıyoruz, çünkü o da kendisine kulüp bulanlardan. 32 yaşındaki futbolcu gelecek sezon Kayserispor'da forma giyecek. Daha önce oynadığı kulüplerde büyük başarı gösteren Brezilya asıllı Türk futbolcu, Kayserispor'a eski dostu Bobo ile beraber büyük bir güç katacak.
Mehmet Yıldız
Sivasspor'daki başarılı performansıyla dikkatleri üzerine çeken Mehmet Yıldız'ın adı bir dönem ligimizdeki büyük kulüplerle de anılmıştı. Daha sonraki dönemlerde düşüşe geçen 31 yaşındaki oyuncu, Karabükspor formasıyla Bülent Korkmaz döneminde eski performansını hatırlatacak düzeyde oynamıştı. Ancak ardından Mersin'e transfer olan futbolcu beklenilen performansı gösteremedi. Şu ansa bedelsiz olarak transfer edilmeyi bekliyor.
ORDUSPOR
Geçen sezonun flaş ekipleri arasında yer alan Orduspor bu sezon küme düşen ikinci takım olmuştu. Lige çok iyi başlayan Karadeniz temsilcisi, ligin devamındaki periyotta beklenilen performansı gösterememiş, sezon sonunda da küme düşmüştü.
İşte kadro olarak iyi bir seviyede bulunan Orduspor'dan alınabilecek oyuncular:
Saso Fornezzi
30 yaşındaki kaleci, geçen sezon Orduspor'a transfer olmuştu. İlk sezonunda iyi bir kaleci olduğunu tüm Türkiye'ye gösteren Fornezzi, ikinci sezonunda da ligin en iyi kalecileri arasına girdi. Ligin kaleci ihtiyacı olan takımları için büyük bir şans Fornezzi. Neden mi? Çünkü bonservisi elinde...
Ferhat Öztorun
Galatasaray altyapısının bir ürünü olan Ferhat Öztorun, sol bek mevkiinde görev yapıyor. 26 yaşındaki oyuncu daha önce Manisaspor ve Trabzonspor formaları giymişti. Trabzonspor'da yeteri kadar şans bulamayan oyuncu Orduspor'da şans bulmuştu. Ülkemizin sol bek kıtlığından dolayı şansı yüksek olan futbolcunun bonservis bedeli 500bin euro civarında.
Miguel Garcia
30 yaşındaki oyuncu sağ bekte görev yapıyor. Geçtiğimiz yılın devre arasında transfer edilen futbolcu, bu sezon oldukça iyi bir performans göstermişti. Portekizli oyuncunun bonservisi 1.8 milyon euro civarında.
Ali Çamdalı
Ön libero mevkiinde oynayan oyuncu 2010 yılında transfer edilmişti. Bu sezon sergilediği perfomansla büyük ilgi toplayan oyuncu belkide bu sezon takımda diri kalan ender oyunculardandı. 29 yaşındaki oyuncunun bonservisinin elinde olması da diğer kulüplerin iştahını kabartıyor.
Nizamettin Çalışkan
Alınabilecek futbolcular listesine malesef Nizamettin'i de ekleyemiyoruz. Çünkü o da bizim gibi Gençlerbirliği'nin de radarına daha önce yakalanmıştı. Bonservis ücreti ödenmeksizin transfer edilen 26 yaşındaki oyuncu orta sahanın ortasında görev yapıyor.
Bogdan Stancu
İlk sezonunu Orduspor'da kiralık geçiren oyuncunun geçtiğimiz sezonda bonservisi alınmıştı. İki sezondur Orduspor'a büyük katkılar yapan oyuncu birçok Türk kulübünün radarında. 25 yaşındaki forvet oyuncusunun bonservisi 3.5 milyon euro civarında.
Hasan Kabze
31 yaşındaki forvet oyuncusu iki sezondur Orduspor forması giyiyor. Özellikle bu sezon kulübüne büyük katkılar sağlayan futbolcu, Türk santrafor eksiği yaşayan kulüperin iştahını kabartıyor. Bonservisinin elinde olması da oyuncuyu daha alınabilir kılıyor.
David Barral
Orduspor'un bu sezon kadrosuna kattığı oyunculardan olan David Barral, sezona çok iyi başlamış, sonrasında ise uzun bir sakatlık dönemi geçirmişti. Ancak ilk haftalardaki performansı Orduspor'un o dönemdeki yükselişinde büyük bir öneme sahipti. Bu da David Barral'ı neden alınabilecek futbolcular listesine kattığımızın kısa bir özeti gibi. 30 yaşındaki forvet oyuncusunun şu anki değeri 2 miyon euro.
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESPOR
Şüphesiz ki düşen takımlardan en büyük sürpriz, İBB'den geldi. Zira kadro kalitesi ligin ilk 10'ununda yer alan birçok takımın kadro kalitesinde üzerinde. Zaten İBB'de lige kadrosuna yakışır bir şekilde başlamıştı. İlk yarıyı düşme potasından uzakta bitiren takım, ikinci yarıda büyük bir düşüşe geçmiş ve maratonun sonunda kendini bir alt ligde bulmuştu.
Şimdi de İBB'deki alınabilecek oyunculara bakalım...
Can Arat
Fenerbahçe'nin altyapısında yetişen stoper oyuncusu 29 yaşında. Yıllardır İBB forması altında istikrarlı bir performans gösteren oyuncunun bonservisi elinde.
Marcus Vinicius
28 yaşındaki stoper oyuncusu 2007'den beri İBB forması giyiyor. Brezilyalı oyuncunun bonservisi 300 bin euro civarında.
Kamil Zayatte
28 yaşındaki oyuncu hem stoper hem de ön libero mevkiilerinde oynayabiliyor. Güçlü fiziği ve atletik yapısıyla dikkat çeken oyuncu daha önce Hull City ve Young Boys formaları giymişti. Düşen takımlardan alınabileek en iyi oyuncular arasında gösterilen Zayatte'ın bonservisi 1.8 milyon euro civarında.
Geraldes
Sağ bekte görev yapan futbolcu henüz 22 yaşında. Takıma bu sezon katılan oyuncu gösterdiği performansla ileride iyi yerlere gelebileceğini tüm ülke futboluna göstermişti. Sağ bek sıkıntısını çözmek isteyen takımların gözdesi olacağını düşündüğüm genç oyuncunun bonservis bedeli 1 milyon euro.
Mahmut Tekdemir
Düşen takımlar içerisinde büyük takımların alabileceği oyunculardan biri olarak gösterdiğim Mahmut Tekdemir henüz 25 yaşında. Ön libero oynayan futbolcunun en büyük şansı ise oynadığı mevkiide, büyük kulüplerin alternatif olarak oyuncu bulamaması. Gelecek sezon sözleşmesi bitecek olan futbolcunun bonservisi 2 milyon euro civarında.
Samuel Holmen
Geçtiğimiz günlerde Fenerbahçe'ye transfer olan 28 yaşındaki oyuncu kendisini alınabilecek futbolcular listesinden çıkardı bile. Takıma katıldığı günden bu yana gösterdiği istikrarlı performansla çok konuşulan oyuncu orta saha merkez ve ofansif orta saha olarak görev yapıyor.
Doka Maduriera
29 yaşındaki oyuncu hücumun sağ ve sol kanadında görev yapıyor. 2011-12 sezonunda gösterdiği performansla Fatih Terim'in transfer listesine giren oyuncu, geçtiğimiz sezon yeteri kadar etkili olamadı. Ancak oyuncu 2011-12 sezonunda gösterdiği performansla potansiyelini belli etmişti. Oyuncunun bonservisi 3 milyon euro civarında.
Edin Visca
Bir dönem Arsenal'in izlediği konuşulan 23 yaşındaki sağ kanat oyuncusu iki sezondur İstanbul temsilcisinde forma giyiyor. İlk sezonunda muhteşem bir performans sergileyen oyuncu, bu sezon da iyi bir performans göstermiş ancak bu performans kulübünü ligde tutmaya yetmemişti. Oyuncunun tahmini bonservis bedeli 2.5 milyon euro.
Tom
Geçen sezon transfer edilen oyuncu ilk sezonunda pek bir şey gösterememişti, ancak bu sezonki oyunuyla belli bir seviyenin üzerinde olduğunu gösterdi. Şüphesiz ki bu onu, kanat oyuncusu arayan kulüplerin gözdesi yapacak. 27 yaşındaki sağ kanat oyuncusunun bonservis bedeli 1.6 milyon euro civarında.
Ömer Can Sokullu
Zaman zaman forma verilen 24 yaşındaki genç forvet oyuncusu, verilen şansı iyi değerlendirmişti. Bu performans da onu pazarlamaya yetti. Oyuncunun tahmini değeri 600 bin euro.
Turgay Bahadır
Bursaspor'un şampiyonluğunda önemli katkılar sağlayan oyuncu, sezon başında İstanbul temsilcisinin yolunu tutmuştu. Buna rağmen 29 yaşındaki forvet oyuncusunun talipleri azımsanmayacak kadar çok. Oyuncunun bonservisi 1.5 milyon euro civarında.
Simon Zenke
24 yaşındaki forvet oyuncusu Samsunspor'da geçirdiği muhteşem sezonun ardından kendini ligimizin futbolseverlerine tanıtmıştı. Bu kısa şovundan sonra bekleneni veremeyen Zenke, Nancy'nin yolunu tutmuştu. Bu sezonun devre arasında İBB'ye gelen oyuncu, burada gösterdiği performansla eski günlere dönebileceğinin sinyallerini verdi. Forvet arayan takımlarımızın ilk seçeneklerinden biri olabilecek oyuncunun bonservis bedeli 1 milyon euro.
Bu yazımızda sizlere futbolun oynanmadan bile heyecan verdiğinin kanıtı olan transfer dönemlerinin büyük şansı olan düşen takımların oyuncularını aktardık. Sonraki yazılarımızda görüşmek dileğiyle.
Hayatın futbolu ekibi olarak hem finaller hem de yoğun gündem dolayısıyla sizlerden oldukça uzak kaldık. Hayatın futbolu ekibi olarak çok kapsamlı bir yazıyla karşınızdayız. Bu sefer futbolun içine, işin mutfağına girdik.
Başarılı bir takım olmak istiyorsanız ya çok paranız, ya da güçlü bir altyapınız olması gerekmektedir. İşte Dünyanın en iyi altyapılarına sahip takımlar. Barcelona - La Masia
Güzel futbol dediğimizde akla ilk gelen şüphesiz ki Barcelona... Futbolun her dönemine damga vurmayı başarmış bir takım Katalanlar.
Oynanan iyi futbolu bir ''yemek'' olarak düşünürsek her güzel yemeğin çıktığı iyi bir mutfak var demektir. İşte Barcelona'nın da mutfağı La Masia...
Barcelona'nın akademi direktörü Guillermo Amar, genç takım antrenörlüğü görevinde ise Eusebio Sacristan bulunuyor.
La masia 1979'da kuruldu. Nou Camp'ın hemen yanında yer alan bu tesis çok modern koşullara sahiptir, çok amaçlıdır. İçerisinde restoran, seminer salonu, spor salonu, kütüphane barındırır. Buradan da anlayabileceğiniz gibi sadece futbolun düşünüldüğü bir yer değil. Bir eğitim kurumu La masia. Buradaki öğrenciler futbol çalışsalarda okul eğitimlerinden geri kalmıyorlar. Burada derslerinden geri kalmamasını sağlayacak hocalar da mevcut
Johan Cruyff Etkisi
''Çiflik Evi'' anlamına gelen La masia bugün başarılı bir kurumsa bunda en büyük pay şüphesiz ki Hollandalı efsane Johan Cruyff'e ait. Cruyff ile birlikte daha da gelişen La masia, kendine Ajax'ı örnek aldı.
Barcelona altyapısına katılımlar 7-8 yaşlarında başlar. Öğrencileri altyapıdan itibaren A takımın sistemi öğretilir. (Barcelona'da bu sistem 4-3-3) Böylece gençlerin A takım için her zaman hazır olmaları sağlanır. Baktığımızda alt kategoriden profesyonel takıma çıkan her Barcelona'lı uyum sorunu yaşamadan takıma adapte olur.
La masia bir yuva. Çalışanlar Messi, Xavi, İniesta gibi oyuncuların hala yemek yemek için buraya geldiklerini söylüyor. ayrıca buranın Nou Camp'a yakın olması da çocuklar için bir avantaj. Çocuklar bu sayede hayallerine ne kadar yakın olduklarını görüyorlar.
Barcelona altyapısından çıkan oyuncuları sıralayacak olursak Barcelona 11'ini saymaktan öteye gidemiyoruz; Messi, Xavi, İniesta, Pique, Puyol, Krkic, Busquets. Eskilerden ise Guardiola, Tito Villanova gibi isimler de La masia çıkışlı.
Yayınlanan video ile ''La masia'daki 1 gün'' insanlara aktarılmış.
AJAX - DE TOEKOMST
Ajax'tan önce biraz Hollanda'dan bahsedelim. Bir ekol mevcut Hollanda'da. Kulüpler borca girmiyor. Dolayısıyla pahalı transferler yapılmıyor. Sahip oldukları sistemler zaten pahalı transferler kadar iyi oyuncu çıkartabilecek seviyede.
Peki altyapıda en iyi Ajax mı?
Bu sorunun cevabını A takımlardaki altyapı kaynaklı oyuncu sayısına göre verebiliriz. Feyenoord'da bu sayı 11/6 iken Ajax'ta biraz daha fazladır. Bunlara yaklaşan başka bir takım da bulunmamaktır. Burun farkıyla Ajax önde olsa da Hollanda'nın en iyisi bu iki takım diyebiliriz.
De Toekomst, anlamı ''Gelecek''. Ajax'a ait bu tesisler çoğu otoriteye göre en iyisi. Stadyumun hemen yakınında yer alan bu modern kompleks bünyesinde, 7 adet doğal çim saha, 1 adet yapay çim saha ve PAF takım maçları için küçük bir stadyum barındırıyor.
1960'tan beri altyapıya önem veren Ajax'ın bu tesisi 1996'dan beri faaliyette. 10 farklı takımdan 160 genç burada çalışmalarını sürdürmekte. Başında eski futbolcu Wim Jonk var.
Ajax'ın altyapı sisteminde daha çok rekabetçi bir ortam göze çarpıyor. Sadece en iyi olanların devam edebildiği bir sistem var. Öğrenciler ağırlık çalışabiliyor, yüzme havuzlarında yüzebiliyor, jimnastik salonlarında çalışabiliyor.
Öğrencilerin ekstradan vakit geçirebilmesi için piyano, bilardo ve video oyun alanları da mevcut.
Sağlık hizmetleri de çok gelişmiş durumda. Yani çocukların sağlığı için her şey düşünülmüş. En küçük bir sakatlık anında masörler ve fizyoterapistler devreye giriyor.
Eğitim genelde 5-6 yaşındaki miniklerden başlar. Ama çoğu zaman daha geç başlarlar. Ajax'ta 7-8 yaşından itibaren ilk takımlar oluşur ve 17-18'e kadar gider.
Öğrenciler yaşlarına göre sıralanıyor. Barcelona'da olduğu gibi A takım sisteminde oynatılıyorlar (4-3-3). Ajax alt yapısından çıkan isimlerden bazıları; Van der vaart, Seedorf, Sneijder, Kluivert, Bergkamp, Van der saar, Van basten, Rijkaard
Tips Modeli
Eğitimlerde ''Tips'' adı verilen model kullanılır. Tips'in açılımı, ''techniek, inzicht, persoonljikheid, snelheid'' yani teknik, kavrama-algılama, kişilik ve hız. Kişilik ve hız ilk etapta çocuklarda aranan özellikler. Çünkü bunların daha sonradan kişiye kazandırılması çok zor.
Eğitimlerin fiziksel ayağı ise 8 alana ayrılıyor. ''Koordinasyon, ''Çalım'', ''Şut, Pas ve Taç Atışı'', ''Kafa Vuruşu'', ''Bitiricilik'', ''Topsuz Oyunda Pozisyon Bilgisi'', ''Toplu Oyunda Pozisyon Bilgisi'', ''Dar Alanda Oyun Yeteneği''.
BUCASPOR FUTBOL AKADEMİSİ
Bucaspor akademisi İzmir'de yaşayan çocuklar için büyük şans. Akademinin merkezi Buca'da. 2007'de kurulan bu akademi bazı çalışmalarını Cemil Şeboy Tesislerinde de sürdürmekte.
Bucaspor akademisinde genelde seçilmiş öğrenciler (en iyiler) yer alır. ''Aday Yıldız Futbolcu İzleme Faaliyetleri'', ''Futbolcu Eğitim Kursu'', ve ''Futbol Akademisi'' olmak üzere 3 alanda çalışır.
Futbolculuk eğitimlerinin yanında öğencilerine ders eğitimi ve sosyal aktivite imkanı da sunar. Tesislerin 3 çim saha, 4 suni saha, lojman, spor salonu ve sosyal binası vardır.
Akademinin içerisinde 9 altyapı takımı vardır. Bunlar; U12, U13, U14, U15, U16, U17, U18, DSGL ve Bucaspor A2 takımıdır.
Eğitilen öğrenciler belirli seviyelerde isimlendirilirler. Her öğrencinin ait olduğu bir seviyesi vardır. Öğrenciler sırasıyla; ''seviye altı'', ''seviye'', ''elit altı'', ''elit'' seviyelerine yükselebilirler.
Akademiden şu ana kadar çıkan isimlere baktığımızda; Mehmet Batdal, Murat Karakoç, Koray Arslan, Sertan Vardar, Bekir Yılmaz, Sercan Kaya ve Salih Uçan'ı görmekteyiz.
ALTINORDU
Bucaspor'dan bahsederken İzmirli gençlerin çok şanslı olduğunu söylemiştik. İşte gençlerin şanslarından biri de başka bir İzmir futbol okulu Altınordu.
Sorumlu yöneticiliğini İsmail Güler'in yaptığı Altınordu ''İyi birey, iyi vatandaş, iyi futbolcu'' felsefesiyle yola çıkmış ve eğitimini de bu felsefe üzerinden vermektedir.
Kanıta ve kayıta dayalı eğitim programı uygulanır. 2006'da kurulan bu futbol akademesi 6 yıl gibi kısa bir sürede 13 kupa kazanmıştır.
Altınordu'ya ait tesisler İzmir Yeşilyurt, Kuşadası, Kuşadası AFA, Selçuk Efes, Işıkkent İzmir'de yer almaktadır.
ATHLETİC BİLBAO ALT YAPISI
İspanya'nın en isyankar takımı Bilbao. Bask bölgesinde doğup büyümeyen hiçbir oyuncuyu kadrosuna almıyor. Bu durum da tabii ki altyapıya önem verilmesi gerektiği anlamına geliyor.
Bilbao'nun başarılarına baktığımızda bu sistemi çok başarılı şekilde uygulayabildikleri de ortada. Real Madrid ve Barcelona ile birlikte alt lige düşmeyen tek takım Bilbao. 350 bin nüfusa sahip bir bölgeden bu kadar yetenekli isimler çıkartıyorsanız, bir şeyleri doğru yapıyorsunuz demektir.
Bilbao altyapılarında eğitim 7-8 yaşında başlıyor. Endüstriyel futbola karşı bir alternatif olarak örnek gösterilebilir Athletic Bilbao'nun sistemi. Takımın tamamı altyapıdan gelen genç oyunculardan oluşuyor ve bu kadro UEFA finali bile oynadı.
Takımdaki altyapı çıkışlı yeteneklere baktığımızda; Muniain, Javi Martinez, Amorebieta, Llorente, Andre Herrera'yı görmekteyiz.
BORUSSİA DORTMUND ALTYAPISI
İç ve dış kaynaklı olmak üzere 2 sistemi vardır. İç kaynaklı sistem; Dortmund veya çevre illerden akademiye oyuncu kazandırmak, dış kaynaklı sistem ise; Almanya, Polonya, Fransa, Hollanda gibi ülkelerden yapılan araştırmalar sonucu akademiye oyuncu kazandırmak.
6-7 yaşına gelen çocuklar deneme için akademiye alınırlar. Resmi anlamda en alt seviye U9'dur.
Birçok büyük kulüp gibi Dortmund'un tesisleri de A takım tesislerinin olduğu yerde bulunmaktadır. Zaten Klopp gibi yetenek avcısı bir hoca da Dortmund'un yetenekli çocuklarının gözünün önünde kalmasını isteyecektir. Dortmund'lu gençlere eğitimlerin verildiği bu tesis oldukça modern koşullara sahiptir.
Yetenekli gençlerin yükselişine başlarındaki çalıştırıcılar karar verir. A takım çalıştırıcısı onay verirse oyuncu A takıma yükselebilir.
Altyapı sorumlusu olarak kulübün başında Wolfgang Springer bulunmaktadır. Özel bir ismi olmayan tesisler Dortmund/Bracel'de yer almaktadır.
Geçtiğimiz aylarda Fenerbahçe ve Dortmund arasında bir altyapı ortaklığı kurulduğunu da hatırlatalım.
Dortmund'un verdiği eğitim ortada. İşte Dortmund'un Footbonaut programı ve altyapısında yetişmiş bir çocuğun yaptıkları:
WEST HAM UNİTED VE SOUTHAMPTON
Çoğu kişinin tahmin etmediği bir isim West Ham eminim. Fakat sanılanın aksine çok gelişmiş bir altyapı ağı mevcuttur. Ted Fenton'ın 1950'de kurduğu bu akademi daha çok kişisel yetenek gelişimine önem vermektedir.
Çıkan oyunculara bir baktığımızda yukarıdaki tezimiz daha da güçleniyor; Rio Ferdinand, Frank Lampard, Carrick, Joe Cole, Jermain Defoe, Glen Johnson.
İngiltere'ye gelmişken hemen hızlıca diğer bir İngiliz ekibinden bahsedelim. Bu isim de sizi şaşırtmış olabilir. Şaşırmanız gayet normal. Çünkü pek de başarılı olamayan bir takım Southampton. Çok başarılı oyuncular çıkartıyor olmasına rağmen bunları elinde tutamıyor. Dolayısıyla da başarı gelmiyor.
Southampton sahalarından çıkan isimlere bakın; Alan Shearer, Wayne Bridge, Theo Walcott, Chamberlain, Gareth Bale.
AC MİLAN
Milanello adı verilen otoriteler tarafından en iyisi kabul edilen tesise sahiptir. Hatta Fransız oyuncu Desailly'e Chelsea transferinde ''Tesisleri nasıl buldun etkilendin mi?'' sorusu sorulmuş, Desailly de bu soruya ''Ben Milanello'yu gördüm.'' demiştir.
Bu tesis 1963'te inşa edilmiştir. İçerisinde 3 çim saha, 3 salon, 1 futbol sahası ve 1 astroturf alanı bulunmaktadır.
Eski günlerini mumla arayan Milan belli ki çareyi altyapıda görmekte. Gençlik kampı projesini başlatan Milan 42 ülke, 190 lokasyonda projesini gerçekleştiriyor. Bunu gerçekleştirdiği yerlerden birisi de Türkiye. Rüya Kampı adındaki futbol okulunda birçok Türk çocuk eğitim görmekte.
RENNES
Fransa'da altyapı denildiğinde akla Bordeaux, Marsilya, Lyon gelmesi gerekirken en iyi altyapı Rennes'e ait.
Rennes son 3 yıldır en iyi altyapıya sahip takım seçiliyor. Gourcuff, M'bia, Jimmy Briand, Mickael Silvestre, A. Revelliere, Etienne Didot, J.Fatty, S. Wiltord gibi isimler çıkartmıştır.
Altyapının başında Patrick Rampillon var. Rennes altyapıya kulüp bütçesinin sadece %10'unu aktarıyor. Bu da teknik ekibin başarılı olduğunu gösterir.
Takımın yarısını altyapıdan gelmiş oyuncular oluşturuyor. Bireysel çalışmaya önem veren bu sistemi eski futbolcu François Pinault yapılandırmıştır.
Decloisonnement uygulaması yapılmaktadır. Bu uygulama kapsamında 14 yaşındaki bir çocuk 16 yaşındakilerle birlikte oynatılır. Böylece eksiklerini daha net görür ve daha hızlı kapatır.
Rennes'in ülke içinde 8 direktör ve 25 gözlemcisi bulunmaktadır.
ÇANAKKALE DARDANELSPOR
Takım anlamında pek başarılı olamayan Dardanelspor adeta futbolcu fabrikası görevi görerek ülke futboluna hizmet etmiştir.
Modern tesislerde eğitim veren Dardanelspor'un güçlü bir staff ve scout ekibi bulunmaktadır.
Oyuncu tercihi fizikli ve güçlü oyuncular tercih edilmektedir. Mehmet Topal, Selçuk İnan, Gökhan Zan, Haan Kabze, Tolga Seyhan, Okan Koç, Fevzi Elmas gibi isimleri Türk futboluna kazandırmıştır.
*** Hollanda futboluyla alakalı verdiği bilgiler için Oğuzhan Oğuz'a (AMK, Yarısaha.com) *** Borussia Dortmund ile alakalı verdiği bilgililer için BVB Türkiye sayfasına teşekkürler