Verilemeyen İstanbul Kupası

10 Ekim 2013 Perşembe


1942-1947 yılları arasında 6 kez düzenlenen İstanbul Kupası'nda Beşiktaş ve Fenerbahçe ilginç bir işe imza atmışlar:
"Futbolda dış temasların diplomatik kaygılarla artıyor olması, kulüplerin de işine geliyordu. Zira hem ekonomik açıdan, hem de ulusal maçların monoton programını kırması açısından bu maçlar kulüpler için önemliydi. Bu maçlara verilen önemin net bir göstergesine 1947 yılında rastlamak mümkündür.16 Şubat tarihinde Beşiktaş'la Fenerbahçe arasında oynanması gereken İstanbul Kupası finali, iki takımın da o sırada şehirde bulunan Macar MTK Budapeşte takımıyla maç yapmayı tercih etmesi nedeniyle oynanamamıştı. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, bu nedenle iki takımı da hükmen yenik saymış ve o yıl kupa sahibini bulamamıştı. Bu aynı zamanda İstanbul Kupası organizasyonunun sonu oldu."*
*Dağhan Irak, Hükmen Yenik, s.57,58.

Real Madrid'in Yaptığı En Pahalı Transferler

23 Ağustos 2013 Cuma

Pahalı transferler Madrid ekibi için bir gelenek haline gelmiş durumda. Zaten astronomik ücretlerle herhangi bir transfer yapılmadığında, taraftarlar da mutsuz oluyor. Madrid yönetimleri de bunun farkına varmış olacak ki hemen hemen hiçbir transfer döneminde taraftarını üzmedi.

Bu sezon henüz resmi imzalar atılmamış olsa da büyük bir transfere imza attılar diyebiliriz; Gareth Bale. 100 Milyon Euro'luk bir bonservis ücreti ödenecek ve 6 yıllık bir sözleşme yapılacak. Bu miktarın ödenmesi demek dünya futbol tarihinin en pahalı transferi demek. Daha önce bu rekor 94 Milyon Euro'luk bonservis ile Cristiano Ronaldo'ya aitti.

Real Madrid'in yaptığı en pahalı transferleri HFBlog için yazdım.

1- Cristiano Ronaldo

2009/2010 sezonunda Real Madrid'e katılan Portekizli oyuncuya tam 94 Milyon Euro bonservis ödendi. United'da Ferguson'un gözdesi olan oyuncu hala Real Madrid'de forma giyiyor.

2- Zinedine Zidane 

Cezayir asıllı Fransız oyuncu çoğu otoriteye göre en iyi futbolculardan biri olarak gösteriliyor. 2001/2002 sezonunda ''Los Galacticos'' projesi kapsamında alınan oyunculardan birisiydi. Zidane için İtalyan ekibi Juventus'a 75.5 Milyon Euro ödendi.

3- Kaka

İlk ortaya çıktığında Brezilya'nın yetiştirdiği en iyi oyunculardan biri olarak lanse edilmişti. Milan'da gösterdiği güzel performanstan sonra yolu 2009/2010 sezonunda Madrid'e düştü. Burada da başlarda iyi performans sergilese de şu sıralar düşüşte. Madrid ekibi Kaka için Milan'a 65 Milyon Euro bonservis bedeli ödedi.

4- Luis Figo

Döneminin en sansasyonel transferi oldun Figo'nunki. Ezeli rakip Barcelona'dan 2000/2001 sezonunda 60 Milyon Euro bedelle alındı. Portekizli oyuncu da Zidane gibi ''Los Galacticos'' projesinin bir ürünü.

5- Ronaldo

Tarihin en iyi forvetlerinden birisi olarak gösteriliyor. Geçtiğimiz günlerde Mourinho, Cristiano Ronaldo hakkında sorulan bir soruya '''Ben gerçek Ronaldo ile çalıştım.'' diyerek onun ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu ortaya koydu. 25 yaşındaki Brezilyalı oyuncu 2002/2003 sezonunda İnter'den Real Madrid'e transfer oldu. Madrid bu transfer için İnter'e 45 Milyon Euro ödedi.

6- David Beckham

United'ın efsane 7 numarası 28 yaşında Real Madrid'e geldi. 2003/2004 sezonunda Madrid'e imza atan İngiliz oyuncu için Real Madrid 37.5 Milyon Euro bonservis bedeli ödedi.

7- Arjen Robben

Şu anda Bayern Münih ile harikalar yaratan Robben de yolu Madrid'e düşenlerden. 23 yaşında Chelsea'den transfer edilen Hollandalı oyuncu 2007/2008 sezonunda Madrid forması giymeye başladı. Robben'in için ödenen bonservis bedeli 36 Milyon Euro.

8- Xabi Alonso

2009/2010 sezonunda Liverpool'dan transfer edilen İspanyol oyuncu hala Real Madrid forması giymekte. Alonso için Liverpool'a 35.4 Milyon Euro bonservis ödendi.

9- Nicolas Anelka

Dün itibariyle futbolu bıraktığını açıklayan, yolu bir dönem Türkiye'ye de düşen Fransız efsanesi 1999/2000 yılında Real Madrid'de forma giydi. 20 yaşındayken Arsenal'den transfer edilen oyuncuya 35 Milyon Euro bonservis ödendi.

10- Karim Benzema

21 yaşındayken Lyon'dan transfer edilen oyuncu 2009/2010 sezonunda forma giymeye başladı. Bonservis bedeli 35 Milyon Euro.

11- Angel Di Maria

2010/2011 sezonunda 22 yaşında Madrid'e transfer oldu. Benfica'dan gelen Portekizli oyuncu için 33 Milyon Euro bonservis bedeli ödendi.

12- İsco

Malaga'dan bu sezon transfer edildi. Nasıl bir performans sergileyeceği merak konusu. Ama taraftarlar ve teknik ekip ondan çok ümitli. 21 yaşındaki İspanyol futbolcu için Malaga'ya 30 Milyon Euro ödendi.

13- Asier İllaramendi

O da İsco gibi bu sezonun transferlerinden. 23 yaşındaki oyuncuya 30 Milyon Euro bonservis bedeli ödendi.

14- Wesley Sneijder

Şu sıralar Galatasaray'da forma giyen oyuncu 23 yaşında Ajax'tan transfer edildi. 2007/2008 sezonunda forma giymeye başlayan Sneijder için Ajax'a 27 Milyon Euro ödendi.

15- Sergio Ramos

Şu anda hala takımın formasını giyen Ramos, Madrid'e geldiğinde sadece 19 yaşındaydı. Sevilla'dan transfer edilen Ramos için 27 Milyon Euro ödendi.

16- Flavio Conceicao

2000/2001 sezonunda Deportivo'dan transfer edildi. 26 yaşındaki Brezilyalı oyuncu için Deportivo'ya 25 Milyon Euro ödendi.

17- Robinho

Büyük umutlarla transfer edilen Brezilyalı oyuncu 2005/2006 sezonunda alındı. 21 yaşındaki oyuncu için kulübü Santos'a 24 Milyon Euro ödendi. 2008 yılında Manchester City'e 43 Milyon Euro'ya satıldı.

18- Elvir Baljic

Fenerbahçe'nin sattığı en pahalı oyunculardan birisi. Ayrıca Türk pasaportuna sahip, Madrid forması giyen ilk oyuncu. 1999/2000 sezonunda kadrosuna kattığı Baljiç için Madrid Fenerbahçe'ye 23 Milyon Euro ödedi.


Liverpool'dan İlk İzlenimler

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Sezonun ilk sınavını orta sıra (ve altı) takımlarından Stoke City’e karşı veren Liverpool –ilk maç olmasına rağmen- hazır bir görüntü ortaya koydu(ya da Stoke City’nin yetersizliği böyle bir görüntüye yol açtı) diyebiliriz. Rodgers’ın yüksek miktarda pasa dayalı oyun felsefesi kaldığı yerden devam ediyor.  Çok daha farklı bitebilecek maç, Begovic’in bugünkü performansı nedeniyle sadece tek farkla sona erdi. Liverpool’un ikinci bitirdiği 2008/2009 sezonundan sonraki dört sezonda açılış maçlarını kazanamamış olması gerçeği, bu maçın 88. dakikasındaki penaltıyla kendini hatırlatsa da, Mignolet gole izin vermeyerek üç puanın Anfield’da kalmasını sağladı. Liverpool 11’inin sezonun açılış maçında sergilediği performanstan aklımda kalanlar şöyle:
Mignolet: Maçın başında yaptığı iki hata (birincisi; gelen ortada boşa çıkması, diğeri geri pası ayağında fazla tutması nedeniyle topu uzaklaştırırken rakibine çarptırması) “acaba Reina’yı aratacak mı” sorularını akla getirirken, maçın genelinde Stoke City’nin pasif oyunundan dolayı fazla zorlanmadı. Fakat 88’deki penaltı vuruşunda ve sonrasında hemen reaksiyon gösterip ayağa kalkarak yaptığı kurtarış Liverpool’un elindeki 3 puanın 2’sini kaybetmesini önledi. Anfield’da iyi bir başlangıç yaptığını söylemek yanlış olmaz.
Jose Enrique: Maç boyunca neredeyse kendi yarı sahasından çok rakip yarı alanda bulunan Enrique,  hücumda etkili pozisyonlara girerken defansif  görevlerini yapmayı da unutmadı. Maçın en iyilerindendi.
Agger: Tüm maçta Toure’yle  uyumlu bir görüntü sergilese de son dakikalarda yaptığı hatayla Liverpool’un 2 puanına mal oluyordu. Mignolet’e teşekkür etmeli.
Toure: Anfield’a Liverpool formasıyla ilk kez ayak basmasına rağmen oldukça iyi bir ilk maç çıkardı.  Stoke City’nin de katkısıyla Agger’le birlikte maçı çok önde oynadılar. Hava toplarındaki üstünlüğü, savunmada ve korner organizasyonlarında Liverpool’a önemli katkılar sağlayacak.
Glen Johnson: Diğer bek Jose Enrique’yle birlikte hücumda sıkça yer aldılar. İlk yarıdaki Liverpool ataklarının genellikle sağ kanattan gerçekleşmesinde fazlaca rol aldı. Savunmada önemli bir hata yapmaması ve kademelere zamanında girmesi iyi bir maç çıkardığını destekleyici örneklerden.
Gerrard: Bandiera için klasik bir gün. Takımın sıkıştığı zamanlarda oyunu açan pasları ve oyunun yönünü aniden değiştirmesi Liverpool’un bugünkü rahat görüntüsünü ortaya çıkaran  faktörlerdendi.
Lucas Leiva: Çok ön planda olmasa da defansif anlamda yaptığı işleri göz ardı edersek ona büyük haksızlık yapmış oluruz. Savunmasının hemen önünde yaptığı presler zaten az sayıdaki Stoke City atağını etkisiz  kılarken,Gerard’la olan uyumu Liverpool orta sahasının maç boyunca rakibine üstünlük sağlamasının temel nedeniydi. Gerrard-Lucas ikilisinin uyumu ve devamlılığı Liverpool’un sezon sonunda puan tablosundaki konumunu belirleyecek belki de en önemli etken.
Henderson: Daha çok orta üçlünün sağında yer alan Henderson’ın bu maçı gol atamadan  tamamlamasındaki tek neden, son vuruşları çok kötü kullanmasıydı. Hücumda pozisyonlar bulmasına rağmen maç boyunca çok ön plana çıkamadı.
Iago Aspas: Bu sezon Premier Lige La Liga’dan gelen çok sayıdaki oyuncudan biri olan Aspas maçın öne çıkan futbolcularından biriydi. Zaman zaman ikincil forvet zaman zamansa FM tabiriyle ‘deep lying forward’ görevi üstlenen Aspas, topsuz alandaki oyunuyla ve takımın hücum yükünü Coutinho’yla birlikte sırtlamasıyla iyi bir görüntü sergiledi.
Coutinho: Maçın en dikkat çeken oyuncusu demek çok da yanlış sayılmaz. Maçın genelinde ileri üçlünün solunda yer alan Coutinho, çok iyi bir oyun görüşü sayesinde Liverpool ataklarında bitirici pasları yaratan isimdi. Ceza sahası içine yapılan koşuları görmekte ve koşuyu yapanları topla buluşturmakta çok az problem yaşayan 21 yaşındaki oyuncu, bu maçtaki görüntüsüyle Liverpool adına sezonun en önemli oyuncularından biri olabileceğinin sinyallerini verdi.
Sturridge: Geçen sezonun ikinci yarısında oldukça iyi bir görüntü sergileyen Sturridge, bu maçta Liverpool’un en uçta bulunan ismiydi. 13/14 sezonunda Premier Lig’in gol perdesini açan futbolcunun topla birlikte oldukça süratli olması ve bilek hakimiyeti, onu ceza sahası içinde çok tehlikeli bir oyuncuya dönüştürüyor.Sakatlıktan henüz dönmesine ve Suarez’in sahada olmamasına rağmen iyi işlerine kaldığı yerden devam etti.

Fenerbahçe-Galatasaray Süper Kupa- Maç Öncesi Değerlendirmesi

10 Ağustos 2013 Cumartesi


11 Ağustos gecesi ülkede yine hayat duracak ve herkes ezeli rekabetin bir başka ayağına kilitlenecek; Süper Kupa mücadelesine...

Maçı kimin kazanacağına dair bir tahmin veya bir skor paylaşmak Fenerbahçe-Galatasaray mücadelelerinde hiçbir zaman mümkün olmaz elbette ki. Fakat hoca durumu, uygulanan taktikler, oyuncu durumları vs. gibi unsurları inceleyebiliriz.

Öncelikle iki takımın kalecisinden başlayalım. Muslera geçen sezon tek kelimeyle muhteşem performans gösterdi. Takımına adeta şampiyonluğu getirdi diyebiliriz. Bu sezon da çok büyük bir düşüş yaşaması mümkün görünmüyor. Volkan Demirel'e baktığımızda ise hazırlık dönemini iyi geçirdiğine şüphe yok. Geçen sezon zayıf refleksleri, yediği hatalı goller ve aldığı kilolar ile sıkça eleştirilmişti. Fakat kendisine yapılan eleştirilerden ders çıkartmış olacak ki, yeni sezonda kilo vermiş, daha çevik bir görüntü sergiliyor. En son izlediğimiz Fenerbahçe-Salzburg mücadelesinde de kaleyi bulan 11 şutun 10 tanesini kurtardı. Çoğu da çok zor diyebileceğimiz türden toplardı. Fakat Süper Kupa karşılaşmasında kalede Volkan Demirel olmayacak. Fenerbahçe'nin kalesini genç file bekçisi Mert Günok koruyacak.Sezona iyi başlayan Volkan'dan faydalanamamak Fenerbahçe adına büyük dezavantaj.


Savunmaya baktığımızda iki takımın da en zayıf yönünün bu bölge olduğuna şüphe yok. Galatasaray taraftarının sezon içerisinde ve sezon sonunda sosyal medya aracılığı ile paylaştıkları yazılarda ortak istek; bir sol bek transferiydi. Yönetim şu ana kadar bir sol bek transferi yapmadı. Bunda Riera'nın yüksek performası da etkili oldu muhtemelen. Riera kadroda yok. Dolayısıyla sol bekte Hakan Balta oynayacak. Defansın ortası için ise iki takımın da en zayıf noktası diyebiliriz. Sezon başında transfer edilen Chedjou konusunda taraftar ikiye bölünmüş durumda. Bazı taraftarlar iyi bir performans sergilediğini düşünürken, bazıları da yeterli bulmadı. Ayrıca adeta ''canlı bomba'' diye tabir edebileceğimiz Dany de savunmanın aksayan yönlerinden. Dany karşılaşmada yer almayacak. Fatih Terim Kayseri'ye gidecek ekipte ona yer vermedi. Savunmanın ortasında Semih-Chedjou ikilisi görev yapacak. 

Fenerbahçe kanadına baktığımızda ise sol beke alının Kadlec yeterli performansı sergileyemiyor. (Hızlı bir Eboue o bölgede sıkıntı yaratabilir) O bölgede yerli olmasının ve daha hızlı olmasının avantajı ile birlikte Hasan Ali Kaldırım kullanılabilir. Gökhan Gönül'ün yokluğunda sağ bekte görev alan Topuz ekstra bir performans sergileyemiyor. Sadece elinden geldiğince o tarafı doldurmaya çalışıyor. Savunmanın ortasına baktığımızda ise sezon başı alınan Bruno Alves takıma müthiş bir katkı yaptı. Yıllardır aranılan stoper diyebiliriz onun için. Fakat yanında Yobo'nun yaptığı kademe hataları yüzünden rakip takım forvetleri sıkça Volkan'la karşı karşıya kaldı. Egemen gelene kadar Yobo yerine stoper olarak da görev yapan Kadlec kullanılabilir. Yobo Kayseri'deki maçın kadrosuna alınmadı. Fenerbahçe'nin maçtaki savunma kurgusu; Topuz-Bruno-Kadlec-Hasan Ali Kaldırım şeklinde olacaktır

Takımların orta saha ve ileri uç hatlarına baktığımızda iki takımın da en güçlü bölgesi forvetler. Galatasaray adına Drogba bu sezon ipleri eline alacak gibi görünüyor. İlerleyen yaşına meydan okuyan fiziği, tecrübesi ile sergileyebileceği maksimum performansı sergiliyor. Aynı şey Fenerbahçe adına Sow için de geçerli. Sezona Salzburg karşısında şık bir gol ile başlayan Sow, yeni sezon gollerinin de sinyalini verdi. Galatasaray'da Burak ve sürpriz performansı ile goller bulabilecek bir diğer isim de Amrabat olabilir. Fenerbahçe'de ise Kuyt ve Webo bu konuda Burak ve Amrabat'a göre bence bir adım önde.


Orta sahalara baktığımızda ise Fenerbahçe'nin çok geniş bir yelpazesi olduğunu görüyoruz. Fakat Alper'in hazır olmayışı, Salih'in tecrübesizliği, Selçuk ve Holmen'in yetersizliği, Meireles'in sakatlığı, Cristian'ın değişken performans grafiği bu bölge için yorum yapmamızı engelliyor. Bölgedeki en hazır ve en etkili isim şüphesiz Mehmet Topal. İstikrarlı ve etkili oyununu sürdürmeye devam ediyor. Galatasaray'da ise bu bölgede en etkili isim Selçuk İnan. Fakat Galatasaray için de bu bölgede bazı soru işaretleri var. Mesela Sneijder'in belirsiz performansı, Melo'nun tam olarak hazır olmayışı gibi dezavantajları var. Sneijder hazırlık maçlarında oldukça iyi bir performans sergiledi. Süper Kupa maçına da bu performansını yansıtabilecek mi merak konusu.

Fenerbahçe adına maçın gidişatını Kuyt-Sow-Topal-Cristian 4'lüsünün performansı belirler diye düşünüyorum. Gününde olan bir Cristian bütün takımı bambaşka noktalara getirebiliyor. Aynı şey Topal ve Kuyt için de geçerli. Galatasaray adına ise Drogba ve Burak yine etkili olacaktır. Maçın gidişatını orta saha belirleyecektir. Galatasaray orta sahada rahat hareket etme imkanı bulursa Drogba ve Burak'ı sık sık kademe hatası yapan Fenerbahçe savunmasının arkasına bırakabilirler.


Son söz olarak maçla alakalı net bir fikir belirtmek çok güç. Her iki takımın da aksayan yönleri ve başarılı oldukları yönler hemen hemen aynı. Şansı da yanına alan ekip sahadan kupayla ayrılacaktır. Maç ile alakalı şahsi tahminim; berabere biter, galibi penaltılar belirler.

Efsane İkili Forvetler

27 Temmuz 2013 Cumartesi

Futbol bir takım oyunudur...

Herkesin ezbere söylediği bir cümledir bu. Futbolda hedef başarıdır. Başarının yolu da kazanılan galibiyetlerden geçer. Eğer galibiyet istiyorsanız çok iyi forvetlere sahip olmak zorundasınız. HFBlog olarak tarihe damgasını vurmuş, yüksek gol rakamlarını yakalamış, büyük uyum sağlamış ikili forvetleri inceledik.

Dwight Yorke - Andrew Cole

United'ın en efsane ikililerinden diyebiliriz onlar için. Harika bir uyum sağladıkları 98/99 sezonunda Yorke 18, Andy ise 17 gol attı. 99/00 sezonunda ise Yorke 21, Andy ise 18 gol kaydetti ve toplamda attıkları 39 golle ne kadar iyi bir ikili olduklarını kanıtladılar.

İan Wright - Dennis Bergkamp

Dennis Bergkamp bu forvet ikilisinde biraz daha ''besleyici'' rolünü üstlenen kişi oldu.  96/97 sezonunda bu ikili PL'ye damga vurdu. Toplamda 36 gol attılar ve bu gollerden 23'ünü Wright kaydetti.

Alan Shearer - Les Ferdinand

İan ve Dennis ikilisinden bahsetmişken onlarla aynı dönemde oynayıp onlardan daha fazla gol atan bir ikili; Alan Shearer ve Les Ferdinand...
96/97 sezonunda Newcastle United forması giyen altında bir araya gelen bu ikili toplamda tam 41 gol kaydetmeyi başardı ve sezonun en yüksek skoruna ulaştılar.

Patrick Kluivert - Javier Pedro Saviola

2001/2002 sezonunda forma giymeye başladılar. Bu sezonda bir araya gelen kadro Barcelona'nın efsane kadrolarından biri. Forma giydikleri ilk sezon  Kluivert 18, Saviola 17 gol attı. Sezonu toplamda 35 golle kapattılar. 02/03 sezonunda 29 gol (16 Kluivert, 13 Saviola), 03/04 sezonunda ise 22 gol (14 Kluivert, 8 Saviola) attılar.

Roy Makaay - Diego Tristan

Şu günlerde eski zamanları mumla arayan Deportivo'yu bir dönem Avrupa'nın en çok konuşulan takımlarından biri haline getirmişlerdi. Her daim uyumlu görüntü çizen bu ikili 2001/2002 sezonunda toplamda 33 gol kaydetti.

Michael Owen - Emile Heskey

Owen ve Heskey Liverpool'un bugün hala aradığı ileri uç uyumunu yakalamışlardı. Liverpool için efsane kabul edilen bu ikili 2000/2001 sezonunda 30, 2001/2002 sezonunda ise 28 gol (19 Owen, 9 Heskey) attı. Ayrıca İngiltere Milli Takım formasını da giydiler.

Hakan Şükür - Arif Erdem

Türkiye ligindeki en etkili ve en uyumlu forvet hatlarından birini oluşturdular. Galatasaray'ın aldığı UEFA kupasında ve ligde kazanılan şampiyonluklarda bu ikili büyük pay sahibi.

Raul Gonzalez - Ronaldo

Real Madrid'in ''Los Galacticos'' projesi kapsamında bir araya geldiler. 2002/2003 sezonunda 39 gol (23 Raul, 16 Ronaldo), 2003/2004 sezonunda 35 gol (24 Raul, 11 Ronaldo) atarak takımın gol yükünü çektiler.

Vicenzo Montella - Roberto Mancini

Biraz eskilere gidiyoruz. Bugün teknik direktör olarak seyrettiğimiz Mancini, bir dönemler başarılı bir forvetti. 1996/1997 sezonunda Sampdoria çok iyi bir sezon geçirdi. Bu sezonda en büyük pay ise Montella ve Mancini'ye aitti. Forvette çok iyi performans sergileyen iki oyuncu sezonu toplamda 37 golle kapattılar.

Fredi Bobiç - Giovanni Elber

İki oyuncu forma giydikleri 2 sezon Bundesliga'ya damga vurdular. 1995/1996 sezonunda 33 gol (17 Bobiç, 16 Elber), 1996/1997 sezonunda ise 36 gol (19 bobiç, 17 Elber) kaydettiler.

Thierry Henry - Dennis Bergkamp

En uyumlu forvetlerden diyebiliriz onlar için. 2004/2005 sezonunda Henry'nin 13, Bergkamp'ın 12 asist yapması (çoğu birbirlerine) ne kadar iyi bir uyum yakaladıklarının göstergesi.
03/04 sezonunda toplamda 34, 04/05'te ise toplamda 33 gol kaydederek Arsenal'in en iyi dönemlerini oynamasında büyük büyük pay sahibi oldular.

Gabriel Batistuta - Francesco Totti

İki Roma efsanesi. 2000/2001 sezonunda ön plana çıktılar. 33 gol (20 Batistuta, 13 Totti)  attılar. Aynı sezon ezeli rakipleri Lazio da en iyi forvet hatlarından birini oluşturmuştu. Hernan Crespo ve Salas'tan oluşan ikili de sezonu 33 golle kapatmıştı.

Jimmy Floyd Hasselbaink - Eidur Gudjohnsen

2000/2001 sezonunda Chelsea'nin forveti olarak görev yaptılar. Asıl gol yükünü çeken isim Hasselbaink oldu. Gudjohnsen ise (arada yedek kulübesinden gelerek) skor anlamında ona destek oldu. İki oyuncu 00/01 sezonunda toplamda 33 gol attılar. 01/02 sezonunda 37 gol (23 Hasselbaink, 14 Gudjohnsen) attılar.

İsmael Urzaiz - Joseba Etxeberria

İkisi de Bilbao'nun efsanelerinden. İlk olarak 01/02 sezonunda oynadılar. 23 gol(16 Urzaiz, Etxeberria) attılar. 02/03 sezonunda ise yükselişe geçtiler. Bu sezonda 28 gol (14 Urzaiz, 14 Etxeberria) attılar.  03/04 sezonunda ise ikisi de bir düşüş dönemine girdi. Bu sezonda ise sadece 14 gol (8 Urzaiz, 6 Etxeberria) kaydedebildiler.

Ruud van Nistelrooy - Wayne Rooney

2005/2006'da beraber oynadılar. Oynadıkları sezonda elde ettikleri gol sayılarıyla ne kadar iyi olduklarını gösterdiler. 05/06 sezonunda 37 golle (21 Nistelrooy, 16 Rooney) takımın gol yükünü çektiler. Sonraki sezon Nistelrooy'dan sonra,  Cristiano Ronaldo - Rooney ikilisi ön plana çıktı.

Del Piero - Filippo İnzaghi

Juventus'un gol yükünü çeken bu ikili elde ettikleri gol rakamı olarak da birbirlerine yakınlar. 97/98 sezonunda 19 gol Del piero, 17 gol İnzaghi, 99/00 sezonunda 19 gol Del Piero, 15 gol de İnzaghi kaydetti.

Del Piero -  David Trezeguet

Juventus'ta Del Piero her dönem efsane olmayı sürdürüyor, sadece yanındaki eşi değişiyor. Trezeguet ile birlikte Juventus'un en golcü forvetleri oldular. İsterseniz biz konuşmayı bırakalım, rakamlar konuşsun;
01/02 sezonu; 16 gol Del Piero, 24 gol Trezeguet, toplamda 40 gol. 02/03 sezonunda 16 gol Del piero, 9 gol Trezeguet toplam 25 gol. 05/06 sezonu 12 gol Del Piero, 23 gol Trezeguet toplam 35 gol. 07/08 sezonunda 21 gol Del Piero, 20 gol Trezeguet toplam 41 gol.

Nihat Kahveci - Kovacevic

Bir dönem çok iyi bir uyum yakaladılar. Yakaladıkları bu uyum da Sociedad'ı bambaşka noktalara getirdi. 04/05 sezonunda 21 gol kaydettiler. Ayrıca forma giydikleri dönemde Real Sociedad La Liga 2.si oldu.

Ebbe Sand - Emile Mpenza

Wolfsburg'un Ailton ve Pizarro ikilisiyle harikalar yarattığı dönemde Schalke'nin forvetinde görev aldılar. 99/00 sezonunda 20 gol, 00/01 sezonunda ise 35 gol (22 Sand, 13 Mpenza) kaydettiler.

Luca Toni - Adrian Mutu

2006/2007 sezonunda Fiorentina'yı sırtladılar. O sezonda her ikisi de 16 gol kaydetti ve toplamda 32 golle takımın gol yükünü çektiler.

Luis Fabiano - Frederic Kanoute

4 sene birlikte forma giydiler. Sevilla'nın kazandığı kupalarda (UEFA Kupası ve Süper Kupa) büyük pay sahibi oldular. Gol rakamlarına bakacak olursak;

06/07 sezonu; 31 gol (10 Fabiano, 21 Kanoute)
07/08 sezonu; 40 gol (24 Fabiano, 16 Kanoute)
08/09 sezonu; bu sezonda biraz düşüş yaşadılar. 26 gol. (8 Fabiano, 18 Kanoute)
09/10 sezonu; bu sezonda Fabiano geçen sezona göre yükselişe geçti. 27 gol (15 Fabiano, 12 Kanoute)

Grafite - Edin Dzeko

07/08 sezonunda düşük gol rakamlarıyla başladılar. Fakat ertesi sezon (08/09 sezonu) kimsenin tahmin edemeyeceği bir gol rakamına ulaştı her ikisi de. Grafite 28, Dzeko 26 gol kaydetti ve toplamda 54 gol attılar. İki forvetin toplamda ürettiği en yüksek skorlardan birisiydi bu. İkili daha sonraki sezonlarda bu rakama yaklaşamadı. 09/10 sezonunda 33 gol (11 Grafite, 22 Dzeko), 10/11 sezonunda 19 gol(9 Grafite,10 Dzeko) attılar.

Didier Drogba - Nicolas Anelka

Chelsea'nin en iyi forvetlerinden biri oldular. Birlikte forma giydikleri 09/10 sezonunda Drogba 29 golle yıldızlaşırken, Anelka 11 golle ona eşlik etti. Birlikteyken çok uyumlu bir görüntü çizdiler.



Arsenal'in Transfer Piyasasına Dönüşü

25 Temmuz 2013 Perşembe

Highbury'nin yıkılışıyla başlayan bir dönem... Önce yapılacak yeni stat için satılan efsaneler, sonra da satılan oyuncuların yerlerini ancak uzun vadede doldurabilecek gelecek vaadeden genç yeteneklerin transfer edilmesi, işte böyle başladı Arsenal'in yıllarca sürecek olan transfer kısırlığı. Sonrasında gelen uzun süreli kupasız yıllar. Ve şimdi de tekrar büyük transferler yapabilecek Arsenal... HFBlog olarak Arsenal'in transfer piyasasına yeniden dönüşünü inceledik.


Bildiğiniz gibi son yıllarda transfer piyasasında pek var olamayan bir takım Arsenal. 2 sezon önce Fabregas, Clichy ve Nasri'yi, geçen sezon da RvP, Alex Song'u diğer büyüklere kaptıran Arsenal, aynı dönemlerde yaratılan açığı kapayamamıştı.

Sol bek mevkii için önceki sezonlarda Andre Dos Santos'u deneyen Arsenal bu oyuncudan beklediği verimi alamayıp, yerine sezon ortasında Monreal'i aldı. Fabregas ve Nasri'den açılan orta sahadaki boşluk önce Arteta, sonraki yılda da Cazorla'yla çözüldü. Alex Song'un gidişinden sonra orada önce Diaby denendi. Sakatlıkları artık taraftarların bir mizah ürünü olan Diaby, tabii ki ona güvenenleri yanıltmadı(!) ve uzun süre sahalardan uzak kaldı. Daha sonra Wilshere'ın da iyileşmesiyle Arteta, Alex Song'un daha önceki sezonlarda üstlendiği görevi üstlendi. Forvette ise yapılan iki transfer (Podolski ve Giroud) RvP'nin son iki sezonundaki istatistiklerinin yakınından bile geçemedi.

Bu yaprak dökümünden sonra ligde de işler zora girdi. İlk sezon son anda vites arttırılarak 3. olundu. Geçen sezonda da yine aynı hızla son 3 haftada ezeli rakibi Tottenham'ı geçerek 4. oldu ve alışık olduğu yere, Şampiyonlar Ligi'ne katılmaya hak kazandı. Ancak bu durum yalnızca taraftarı değil, yönetim ve teknik ekibi de rahatsız etmiş olacak ki, önce Wenger sonra da yönetimden birkaç kişi, EPL'de ilk 4'e girmenin zorlaştığından bahsetti. Ve transfer piyasasında daha etkin olunacağının sinyalleri verildi.


Gelelim transfer dönemine. Şu ana kadar birçok oyuncuyla yollar ayrıldı Arsenal'de. Ancak bunlar ana kadroda olan kişiler değildi. Belki Djourou, Mannone ve Coquelin sayılabilir fakat onlar da sezonda en fazla 10-15 maç oynuyorlardı. Sonuç olarak son iki sezonki kadar bir kan kaybı yaşanmadı. Ve genç yetenek Yaya Sanogo bedelsiz olarak takıma katıldı. Ancak bu önceki sezonlardan doğan açığı kapatmaya yetecek düzeyde bir transfer değildi.

İlk önce hedef Higuain'di. Real Madrid'in küçük paralarda diretmesi olmasaydı, transfer kısa sürede sonuçlanabilirdi. Fakat önce Madrid'in diretmeleri sonra da Suarez'in takımdan ayrılma sinyalleri vermesi Wenger'in fikrini değiştirdi ve Suarez, listede Higuain'in önüne geçti. Bu olaylar sonrasında ilk olarak Suarez için Liverpool'a 35 milyon euro teklif edildi. Liverpool bu teklifi kabul etmeyip Suarez'i takımda kalmaya ikna etmeye çalışırken, Higuain de Napoli'ye kaptırılıyordu. Bu olaydan sonra Arsenal'in santrafor transferi olarak tek çaresi Suarez'di. Ve teklif arttırıldı. Fakat Liverpool 40 milyon euroyu da kabul etmedi. Son olarak Suarez, Arsenal'de oynamak istediğini belirtmesiyle Arsenal'in bu transferde eli daha da güçlendi.

Geçelim diğer transfer adımlarına. Aslında forvet transferinden önce Swansea'li Ashley Williams'ı kadrosuna katmaya çalışmıştı Arsenal, ancak bu girişim, Swansea'nin katı tutumu nedeniyle gerçekleşmedi. Daha sonraları Fellaini ve J.Cesar'la ilgilenildi. Bu transferler de şu an Suarez'e odaklanılmasından dolayı geri plana atıldı. Son dönemde Manchester United'in Fabregas için yaptığı teklifler de Fabregas'ın adının tekrar Arsenal ile anılmasını sağladı. Fakat bu transfer de Suarez girişimlerinin gerisinde kaldı.

Hangi oyuncu ya da oyuncular kadroya katılır bilinmez ama Wenger uyandı ve rakipleri yüksek bütçeli transferlere imza atarken Arsenal de transfer piyasasında daha etkin bir hal almaya niyetli.

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. Hayatın Futbolu - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Inspired by Sportapolis Shape5.com
Proudly powered by Blogger