İlk röportajımızı yaptıktan sonra daha
terimiz kurumadan başka bir tanıdık simayla, yıllardır futbolun içinde yer alan
Emre Tilev'le konuşmaya gelmiştik. CNN'e geldiğimizde karınca gibi çalışan bir
ekiple karşılaştık. Kapıda karşıladı bizi Tilev. İlk röportajdaki heyecanımız
yoktu bu sefer. Önce kısa bir sohbet... Kendini tanıttı bize. Gıda mühendisliği
okuduğunu söyledi mesela. Hatta daha küçükken bile sokakta arkadaşları maç
oynarken sahada olmak yerine kenarda maç anlatırmış. İçeri girdiğimiz andan itibaren sıcak tavrı
bize istediğimiz her soruyu sorabileceğimiz cesaretini vermiştir. Biz de vakit
kaybetmeden sorulara geçtik...
Taraftarın hep önemli bir tarafı olduğunu
duyuyoruz, söylüyoruz. Size göre taraftarın futboldaki önemi nedir?
Taraftar futbolun en önemli dinamik
güçlerinden biri. Eğer taraftar olmazsa futbol öksüz bir çocuk gibi oluyor,
yetim bir çocuk gibi oluyor. Genel görüntüye baktığında Şükrü Saraçoğlu'nda
oynanan mücadelelerde 12 aralıktan bu yana Fenerbahçe yalnız kalmış durumda,
taraftar eksik. Bu anlamda o maçların ne kadar kötü olduğunu görüyoruz. Biz
zaman zaman bunlara Süper Lig'de de şahitlik ediyoruz. Baktığımızda ligimizdeki
seyircisiz oynanan maçların çok yavan bir tadının olduğunu görüyoruz. Bu yüzden
futbolun en önemli ögelerinden biri. Şöyle düşünün; halı sahada maç yapmaya
gidiyorsunuz evden birileri diyor ki: ''ya biz de geleceğiz maçınızı
seyretmeye.'' o zaman bile oynayış tarzınız, konsantrasyonunuz bir değişim
gösteriyor. Bu yüzden ben taraftarın futbol olgusu içindeki olmazsa olmazlardan
olduğunu düşünüyorum bu bir. İkincisi, taraftar hem pozitif hem negatif anlamda
etki yapıyor bana göre. Üçüncüsü, ben taraftarsız maç oynamanın katiyen
karşısındayım. Kulüplere ciddi para cezaları verebilirsiniz, başka cezalar
verebilirsiniz. Ama bir kaç
kişinin yaptığı hadiseden dolayı bütün bir grubun cezalandırılıyor olmasını çok kabul etmiyor zihnim.
kişinin yaptığı hadiseden dolayı bütün bir grubun cezalandırılıyor olmasını çok kabul etmiyor zihnim.
''FUTBOL HEM KİTLELERİ BİR ARAYA TOPLAMAK
ADINA, HEM TARAFTARLIK DUYGUSUNU YARATMAK ADINA ÇOK ÖNEMLİ.''
Peki taraftar dediğimiz kavram bir takıma
neler katabilir? Hem saha içi hem saha dışını kast ediyorum.
Her şeyi katabilir. Dün
Santiago Barnebeu'Ya baktığımızda Galatasaray'ın oynadığı bir mücadele vardı.
Bu mücadelede 84.500 kapasiteli bu stadyum büyük değişimi de beraberinde
getirdi. 18 bine yakın Galatasaray taraftarı vardı. Son dönemde Dortmund
maçından bu güne Schalke'de de öyle bir atmosfer vardı. Yani genel yapıya
baktığımızda taraftar her zaman bir itici güç olabiliyor. Ama negatif anlamda
da güç olabiliyor. İşte Lazio'nun başına gelenler. Fenerbahçe ile seyircisiz
oynamak durumundalar. Bizim ülkemizde yaşananlar ortada. Dün Santiago
Barnebeu'da meşaleler yakıldı, onun cezası Galatasaray'a fatura edilecektir.
Genel olarak hem pozitif hem negatif anlamda güç. Ama ben pozitif yanının daha
ağır bastığı görüşündeyim. Liverpool'da bir Kop tribününe baktığınızda,
Dortmund'un kale arkasına baktığınızda inanılmaz bir görüntü. Bütün tribünler
daima itici bir güçtür takım için. Bazen futbolcuları görürsünüz oynarlar ve
tribünlere de ''haydi haydi!'' derler. Çünkü futbolcu da saha içinde müthiş bir
potansı hissetmektedir. O yüzden taraftar olgusu benim gözümde çok özel, çok
kutsal. Ancak taraftar da bu kutsallığın bilinciyle hareket etmek zorunda.
''Ben istediğimi yaparım, taraftar değil miyim, parayı ben verdim.'' hayır
böyle bir şey yok. Böyle bir mantıkla, böyle bir anlayışla hareket ediyorsak
ciddi patolojilerimiz var demektir. Ben taraftarı bir müşteriye benzetiyorum.
Bence her firma o taraftar olgusu içindeki müşterileri yaratmak zorunda. Mesela
A takımını tutuyorsunuz. Ben sana diyorum ki ''B takımını tut bir de sana 10 Lira vereceğim.'' Sen
de diyorsun ki '' Olur mu hiç öyle şey, ben B takımını tutmam. Ben A
takımlıyım.'' Peki bu başka hangi müessese için olabilir? Hangi marka için bunu
yaratabilirsin? Örneğin sen X arabasını kullanıyorsun. Biri sana dedi ki:
''Bırak X arabasını, Y arabasını kullan. Üstüne para vereceğim.'' kabul etmez
misin? Edersin. Ama işte orada müşteri memnuniyeti ortaya çıkıyor. İşte
taraftar aidiyeti, taraftarın işin içine girmesi çok farklı bir olay. Ben her
müessesenin o taraftar profilini yaratması gerektiğini düşünüyorum. Hatta
siyasal yapılar bile bunu yaratıyor. Yıllar önce 1936-1939 yılları arasında
İspanya iç savaşla yanıp kavrulurken ortaya çıkan General Franco futbolcuları
göstererek şöyle bir ifade kullanıyor: ''Bana bir uyku tulumu yapın.'' Bütün dikdatörlerin kullandığı 3F vardır.
Salazar, Franco, Hitler, Mussolini.
Hepsi kullanmıştır bunu. Fado (müzik, dans), Fiesta (Rahatlık) ve Futbol. Biz
hadiseyi genelde futbolla işliyoruz. Futbol hem kitleleri bir araya toplamak
adına, hem taraftarlık duygusunu yaratmak adına çok önemli.
''YÜZLERCE ARAÇ KIRMIZI IŞIKTA GEÇİYOR, BİRİ YAKALANIYOR. KİM? AZİZ YILDIRIM VE FENERBAHÇE.''
Doğru taraftar profili nedir? Ayrıca
yüksek bilet fiyatlarının olduğunu görüyoruz. Az önce bahsettiğiniz taraftarlık
duygusu hala yaşıyor mu sizce?
Yaşıyor. Ama taraftarlık
nerede ölüyor biliyor musun? Arkadaşına diyor ki ''Baba ya gelsene maça
gidelim. Bize X sponsoru iki bilet verdi.'' Şimdi daha hayatında hiç maça
gitmemiş, maç olgusu nedir bilmeyen ama tribünde bulunmuş olmak adına giden -ki
milli takımda bunu görüyoruz, o zaman bana taraftar olmuyor o. O seyirci
oluyor. Çekirdek çitleyerek maçı izliyor. '' Bu kim?'' ''Bu niye durdurdu
oyunu?'' ''Ofsayt ne?'' gibi sorular soruyor. O yüzden Ben onu taraftar olarak
kabul etmiyorum. Taraftar olan Ali, Veli, Evrim diyor ki '' Biz gittik
takımımızın formasını aldık, kombine aldım ben'' diyor. Mesela benim gazeteci
arkadaşlarım var, bedava giriyoruz biz maçlara akreditasyon kartımızla. Ama
adam gidip çocuğu izlesin diye kombine alıyor. Neden? İşte bu taraftar
olgusundan kaynaklanıyor. Doğru taraftara gelelim. Doğru taraftar bir kere
kulübünü düşünen taraftardır. ''Ben ne yapıyorum?'' diyerek kendini
sorgulayacak. Fanatik taraftar iyi taraftar olabilir ama fanatik taraftar etik
ve sorumluluk bilincinden uzaklaşırsa o zaman anarşist taraftara dönüşüyor
terörist taraftar gibi davranıyor. Ne yapıyor? Gidiyor polis arabasını ters
çeviriyor, sahaya yanıcı madde atıyor ya da balona bir meşale bağlıyor stadın
içine düşürüyor. Sonra, ''Ben çok iyi iş başardım.'' yanlış yapıyor. Neden?
Çünkü beyin duruyor. Bakın haklı kalmak ile haklı olmak arasında çok ince bir
çizgi vardır. O çizgiyi kaçırdığın anda haksızsındır. İşte o incecik çizgiyi
ayarlamak çok önemlidir. Taraftar dinamikleri bunu beraberinde getirir.
Örneğin, Juventus'ta 1985'te Heysel'de yaşananlar var biliyorsun. Genel
görüntüye baktığımızda ne oldu? İngilizler dışarıda kaldı. Margaret Thatcher ne
dedi? ''UEFA'nın verdiği 2 yıllık men cezası az. Ben 5 yıl ceza veriyorum. 5
yıl dışarı çıkmayacak bu ülkenin futbolcuları, taraftarları.'' dedi. Hepimiz
ceza aldık. Niye? Çünkü ben İngiliz takmlarını Avrupa'da seyredemedim. Kimin
yüzünden? Kendini bilmezler yüzünden. Taraftarın yanlı tutumu bir domino etkisi
yaratıyor. Bak sana bir hikaye anlatayım; yer Şükrü Saraçoğlu Stadyumu. Shaktar
Donetsk-Fenerbahçe maçını anlatıyorum. Maçın ilk yarısında, daha 4.dakikada
Aziz Yıldırım'la başlayan o 3 temmuz sürecinde yaşananlardan dolayı Fenerbahçe
taraftarı geldi bizi bloke etti. Kimi bloke etti? Basın mensuplarını. Herkesi
dışarı çıkarttılar. Fenerbahçe yönetimi buna bir önlem almadı. Hatta övündüler
bununla. ''Hesabını soruyorlardı.'' dedi. Kimin hesabıydı bu? Bu onların
düşüncesine göre Aziz Yıldırım'ın hesabıydı. Bu süreci başlatanlar gazeteci
değildi ki. Hukuk başlattı bu süreci, ben başlatmadım. Ben o ana kadar hadiseye
vakıf bile değilim. Hatta ben o anı tanımlarken şunları söyledim: Yüzlerce araç kırmızı ışıkta geçiyor ama
bir tanesi yakalandı. Kim? Başkan Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe. Daha önce geçilmedi mi, geçildi. Yapılmadı
mı, yapıldı. Yapılmaya da devam edilecek. Buna engel olamazsın. O zaman ne yapacaksın?
Bütün dünyadaki bahis olaylarının üzerini kapatacaksın.
''350 BİN DOLARLIK KAMERA PARÇALANDI,
KAMERAMAN DARP EDİLDİ. BEN DARP EDİLDİM.''
Sonra ne oldu?
İlk yarıda bütün basın mensupları maçı
izleyemedi. Sonra terör başladı. İkinci yarı başladığında 350 bin dolarlık HD
kameraya kendini bilmez adam geldi, vurdu ve paramparça etti. Kameramanı darp
etti, geldi benim anlatım yaptığım kulübenin içine ve beni darp etti. Sorumlu
ben miyim? Davacı olamadım çünkü kulüp ört bas etti. İşte patoloji burada
ortaya çıktı. Ondan sonra ne oldu? Benzin istasyonunun yanında polis arabası
ters çevirildi. Sonra dediler ki ''Bu
benim taraftarım değil.'' peki kim ? Ben sana soruyorum şimdi; yolda giderken
git bir polisin ensesine vur. Ne olduğunu gör bakalım. Bunu maçta yaptığında
farklı uygulamayla karşı karşıya geliyorsun. O yüzden 6222 yasası acil
uygulanmalı. Sen bunu yapmadığın sürece bu başıboş anlayış, kendini takıma ait
hissetme ama takımın yaşadığı defektten de kendine pay çıkarmayle ortaya
çıkacak o agresif ruh hali senin
çocuğuna, benim çocuğuma, onun çocuğuna rastlıyorsa orada futbol bitmiştir
benim açımdan. Ondan sonra artık taraftar ögesinden, futbolun
birleştiriciliğinden güzelliğinden bahsetmek mümkün mü? Ben sana soruyorum
bunu. Abdi İpekçi'de sen çocuğunu alıp
maça gitmişsin, sahadan sis bombası yağıyor, o çocuğu sarıp dışarı
çıkartıyorsun. O çocuğun ruhunda yarattığın defekti hangi para karşılığında
alabilirsin? O Shaktar maçında benim ruhumda yaratılan defekt... Bana şimdi
deseler ki: ''Yıllarca Fenerbahçe kulübünün üyesi olacaksın.'' hikaye... Bende yaratmış olduğu defekti hiçbir şey temizleyemez şu anda. Ben hep Fenerbahçe
stadına giderken beremi takıp, gözlüğümü takıp, kaşkolumu bağlayıp öyle
gidiyorum. Benim karım Fenerbahçeli. Maça gitmek istiyor. ''Kendin git ben
götürmüyorum.'' diyorum. Çünkü ben o taraftarın arasında olmak istemiyorum.
Malesef tamamına mal ediyorum çünkü yanındaki taş atarken '' Dur kardeşim neden
atıyorsun o taşı?'' demediğin için suçlusun.
0 yorum:
Speak up your mind
Tell us what you're thinking... !