Hayatın Futbolu - Emre Tilev Röportajı

6 Nisan 2013 Cumartesi


İlk röportajımızı yaptıktan sonra daha terimiz kurumadan başka bir tanıdık simayla, yıllardır futbolun içinde yer alan Emre Tilev'le konuşmaya gelmiştik. CNN'e geldiğimizde karınca gibi çalışan bir ekiple karşılaştık. Kapıda karşıladı bizi Tilev. İlk röportajdaki heyecanımız yoktu bu sefer. Önce kısa bir sohbet... Kendini tanıttı bize. Gıda mühendisliği okuduğunu söyledi mesela. Hatta daha küçükken bile sokakta arkadaşları maç oynarken sahada olmak yerine kenarda maç anlatırmış. İçeri girdiğimiz andan itibaren sıcak tavrı bize istediğimiz her soruyu sorabileceğimiz cesaretini vermiştir. Biz de vakit kaybetmeden sorulara geçtik...


Taraftarın hep önemli bir tarafı olduğunu duyuyoruz, söylüyoruz. Size göre taraftarın futboldaki önemi nedir?

Taraftar futbolun en önemli dinamik güçlerinden biri. Eğer taraftar olmazsa futbol öksüz bir çocuk gibi oluyor, yetim bir çocuk gibi oluyor. Genel görüntüye baktığında Şükrü Saraçoğlu'nda oynanan mücadelelerde 12 aralıktan bu yana Fenerbahçe yalnız kalmış durumda, taraftar eksik. Bu anlamda o maçların ne kadar kötü olduğunu görüyoruz. Biz zaman zaman bunlara Süper Lig'de de şahitlik ediyoruz. Baktığımızda ligimizdeki seyircisiz oynanan maçların çok yavan bir tadının olduğunu görüyoruz. Bu yüzden futbolun en önemli ögelerinden biri. Şöyle düşünün; halı sahada maç yapmaya gidiyorsunuz evden birileri diyor ki: ''ya biz de geleceğiz maçınızı seyretmeye.'' o zaman bile oynayış tarzınız, konsantrasyonunuz bir değişim gösteriyor. Bu yüzden ben taraftarın futbol olgusu içindeki olmazsa olmazlardan olduğunu düşünüyorum bu bir. İkincisi, taraftar hem pozitif hem negatif anlamda etki yapıyor bana göre. Üçüncüsü, ben taraftarsız maç oynamanın katiyen karşısındayım. Kulüplere ciddi para cezaları verebilirsiniz, başka cezalar verebilirsiniz. Ama bir kaç
kişinin yaptığı hadiseden dolayı bütün bir grubun cezalandırılıyor olmasını çok kabul etmiyor zihnim.


''FUTBOL HEM KİTLELERİ BİR ARAYA TOPLAMAK ADINA, HEM TARAFTARLIK DUYGUSUNU YARATMAK ADINA ÇOK ÖNEMLİ.''

Peki taraftar dediğimiz kavram bir takıma neler katabilir? Hem saha içi hem saha dışını kast ediyorum.

Her şeyi katabilir. Dün Santiago Barnebeu'Ya baktığımızda Galatasaray'ın oynadığı bir mücadele vardı. Bu mücadelede 84.500 kapasiteli bu stadyum büyük değişimi de beraberinde getirdi. 18 bine yakın Galatasaray taraftarı vardı. Son dönemde Dortmund maçından bu güne Schalke'de de öyle bir atmosfer vardı. Yani genel yapıya baktığımızda taraftar her zaman bir itici güç olabiliyor. Ama negatif anlamda da güç olabiliyor. İşte Lazio'nun başına gelenler. Fenerbahçe ile seyircisiz oynamak durumundalar. Bizim ülkemizde yaşananlar ortada. Dün Santiago Barnebeu'da meşaleler yakıldı, onun cezası Galatasaray'a fatura edilecektir. Genel olarak hem pozitif hem negatif anlamda güç. Ama ben pozitif yanının daha ağır bastığı görüşündeyim. Liverpool'da bir Kop tribününe baktığınızda, Dortmund'un kale arkasına baktığınızda inanılmaz bir görüntü. Bütün tribünler daima itici bir güçtür takım için. Bazen futbolcuları görürsünüz oynarlar ve tribünlere de ''haydi haydi!'' derler. Çünkü futbolcu da saha içinde müthiş bir potansı hissetmektedir. O yüzden taraftar olgusu benim gözümde çok özel, çok kutsal. Ancak taraftar da bu kutsallığın bilinciyle hareket etmek zorunda. ''Ben istediğimi yaparım, taraftar değil miyim, parayı ben verdim.'' hayır böyle bir şey yok. Böyle bir mantıkla, böyle bir anlayışla hareket ediyorsak ciddi patolojilerimiz var demektir. Ben taraftarı bir müşteriye benzetiyorum. Bence her firma o taraftar olgusu içindeki müşterileri yaratmak zorunda. Mesela A takımını tutuyorsunuz. Ben sana diyorum ki ''B takımını tut bir de sana 10 Lira vereceğim.'' Sen de diyorsun ki '' Olur mu hiç öyle şey, ben B takımını tutmam. Ben A takımlıyım.'' Peki bu başka hangi müessese için olabilir? Hangi marka için bunu yaratabilirsin? Örneğin sen X arabasını kullanıyorsun. Biri sana dedi ki: ''Bırak X arabasını, Y arabasını kullan. Üstüne para vereceğim.'' kabul etmez misin? Edersin. Ama işte orada müşteri memnuniyeti ortaya çıkıyor. İşte taraftar aidiyeti, taraftarın işin içine girmesi çok farklı bir olay. Ben her müessesenin o taraftar profilini yaratması gerektiğini düşünüyorum. Hatta siyasal yapılar bile bunu yaratıyor. Yıllar önce 1936-1939 yılları arasında İspanya iç savaşla yanıp kavrulurken ortaya çıkan General Franco futbolcuları göstererek şöyle bir ifade kullanıyor: ''Bana bir uyku tulumu yapın.''  Bütün dikdatörlerin kullandığı 3F vardır. Salazar, Franco,  Hitler, Mussolini. Hepsi kullanmıştır bunu. Fado (müzik, dans), Fiesta (Rahatlık) ve Futbol. Biz hadiseyi genelde futbolla işliyoruz. Futbol hem kitleleri bir araya toplamak adına, hem taraftarlık duygusunu yaratmak adına çok önemli.

''YÜZLERCE ARAÇ KIRMIZI IŞIKTA GEÇİYOR, BİRİ YAKALANIYOR. KİM? AZİZ YILDIRIM VE FENERBAHÇE.''

Doğru taraftar profili nedir? Ayrıca yüksek bilet fiyatlarının olduğunu görüyoruz. Az önce bahsettiğiniz taraftarlık duygusu hala yaşıyor mu sizce?

Yaşıyor. Ama taraftarlık nerede ölüyor biliyor musun? Arkadaşına diyor ki ''Baba ya gelsene maça gidelim. Bize X sponsoru iki bilet verdi.'' Şimdi daha hayatında hiç maça gitmemiş, maç olgusu nedir bilmeyen ama tribünde bulunmuş olmak adına giden -ki milli takımda bunu görüyoruz, o zaman bana taraftar olmuyor o. O seyirci oluyor. Çekirdek çitleyerek maçı izliyor. '' Bu kim?'' ''Bu niye durdurdu oyunu?'' ''Ofsayt ne?'' gibi sorular soruyor. O yüzden Ben onu taraftar olarak kabul etmiyorum. Taraftar olan Ali, Veli, Evrim diyor ki '' Biz gittik takımımızın formasını aldık, kombine aldım ben'' diyor. Mesela benim gazeteci arkadaşlarım var, bedava giriyoruz biz maçlara akreditasyon kartımızla. Ama adam gidip çocuğu izlesin diye kombine alıyor. Neden? İşte bu taraftar olgusundan kaynaklanıyor. Doğru taraftara gelelim. Doğru taraftar bir kere kulübünü düşünen taraftardır. ''Ben ne yapıyorum?'' diyerek kendini sorgulayacak. Fanatik taraftar iyi taraftar olabilir ama fanatik taraftar etik ve sorumluluk bilincinden uzaklaşırsa o zaman anarşist taraftara dönüşüyor terörist taraftar gibi davranıyor. Ne yapıyor? Gidiyor polis arabasını ters çeviriyor, sahaya yanıcı madde atıyor ya da balona bir meşale bağlıyor stadın içine düşürüyor. Sonra, ''Ben çok iyi iş başardım.'' yanlış yapıyor. Neden? Çünkü beyin duruyor. Bakın haklı kalmak ile haklı olmak arasında çok ince bir çizgi vardır. O çizgiyi kaçırdığın anda haksızsındır. İşte o incecik çizgiyi ayarlamak çok önemlidir. Taraftar dinamikleri bunu beraberinde getirir. Örneğin, Juventus'ta 1985'te Heysel'de yaşananlar var biliyorsun. Genel görüntüye baktığımızda ne oldu? İngilizler dışarıda kaldı. Margaret Thatcher ne dedi? ''UEFA'nın verdiği 2 yıllık men cezası az. Ben 5 yıl ceza veriyorum. 5 yıl dışarı çıkmayacak bu ülkenin futbolcuları, taraftarları.'' dedi. Hepimiz ceza aldık. Niye? Çünkü ben İngiliz takmlarını Avrupa'da seyredemedim. Kimin yüzünden? Kendini bilmezler yüzünden. Taraftarın yanlı tutumu bir domino etkisi yaratıyor. Bak sana bir hikaye anlatayım; yer Şükrü Saraçoğlu Stadyumu. Shaktar Donetsk-Fenerbahçe maçını anlatıyorum. Maçın ilk yarısında, daha 4.dakikada Aziz Yıldırım'la başlayan o 3 temmuz sürecinde yaşananlardan dolayı Fenerbahçe taraftarı geldi bizi bloke etti. Kimi bloke etti? Basın mensuplarını. Herkesi dışarı çıkarttılar. Fenerbahçe yönetimi buna bir önlem almadı. Hatta övündüler bununla. ''Hesabını soruyorlardı.'' dedi. Kimin hesabıydı bu? Bu onların düşüncesine göre Aziz Yıldırım'ın hesabıydı. Bu süreci başlatanlar gazeteci değildi ki. Hukuk başlattı bu süreci, ben başlatmadım. Ben o ana kadar hadiseye vakıf bile değilim. Hatta ben o anı tanımlarken şunları söyledim: Yüzlerce araç kırmızı ışıkta geçiyor ama bir tanesi yakalandı. Kim? Başkan Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe.  Daha önce geçilmedi mi, geçildi. Yapılmadı mı, yapıldı. Yapılmaya da devam edilecek. Buna engel olamazsın. O zaman ne yapacaksın? Bütün dünyadaki bahis olaylarının üzerini kapatacaksın.

''350 BİN DOLARLIK KAMERA PARÇALANDI, KAMERAMAN DARP EDİLDİ. BEN DARP EDİLDİM.''


Sonra ne oldu?

İlk yarıda bütün basın mensupları maçı izleyemedi. Sonra terör başladı. İkinci yarı başladığında 350 bin dolarlık HD kameraya kendini bilmez adam geldi, vurdu ve paramparça etti. Kameramanı darp etti, geldi benim anlatım yaptığım kulübenin içine ve beni darp etti. Sorumlu ben miyim? Davacı olamadım çünkü kulüp ört bas etti. İşte patoloji burada ortaya çıktı. Ondan sonra ne oldu? Benzin istasyonunun yanında polis arabası ters çevirildi. Sonra  dediler ki ''Bu benim taraftarım değil.'' peki kim ? Ben sana soruyorum şimdi; yolda giderken git bir polisin ensesine vur. Ne olduğunu gör bakalım. Bunu maçta yaptığında farklı uygulamayla karşı karşıya geliyorsun. O yüzden 6222 yasası acil uygulanmalı. Sen bunu yapmadığın sürece bu başıboş anlayış, kendini takıma ait hissetme ama takımın yaşadığı defektten de kendine pay çıkarmayle ortaya çıkacak o agresif  ruh hali senin çocuğuna, benim çocuğuma, onun çocuğuna rastlıyorsa orada futbol bitmiştir benim açımdan. Ondan sonra artık taraftar ögesinden, futbolun birleştiriciliğinden güzelliğinden bahsetmek mümkün mü? Ben sana soruyorum bunu. Abdi İpekçi'de  sen çocuğunu alıp maça gitmişsin, sahadan sis bombası yağıyor, o çocuğu sarıp dışarı çıkartıyorsun. O çocuğun ruhunda yarattığın defekti hangi para karşılığında alabilirsin? O Shaktar maçında benim ruhumda yaratılan defekt... Bana şimdi deseler ki: ''Yıllarca Fenerbahçe kulübünün üyesi olacaksın.'' hikaye... Bende yaratmış olduğu defekti hiçbir şey temizleyemez şu anda. Ben hep Fenerbahçe stadına giderken beremi takıp, gözlüğümü takıp, kaşkolumu bağlayıp öyle gidiyorum. Benim karım Fenerbahçeli. Maça gitmek istiyor. ''Kendin git ben götürmüyorum.'' diyorum. Çünkü ben o taraftarın arasında olmak istemiyorum. Malesef tamamına mal ediyorum çünkü yanındaki taş atarken '' Dur kardeşim neden atıyorsun o taşı?'' demediğin için suçlusun.
Share this article :

0 yorum:

Speak up your mind

Tell us what you're thinking... !

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. Hayatın Futbolu - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Inspired by Sportapolis Shape5.com
Proudly powered by Blogger