Basın Tribününden - Ilgaz Çınar Röportajı

22 Haziran 2013 Cumartesi

Hepimizin bildiği gibi bu yaz ülkemizde Fifa U-20 Dünya Kupası düzenleniyor. Dün itibariyle açılış maçları oynandı.Turnuvanın açılış maçlarında tüm takımların gol atması da gençlerin ne denli güzel futbol oynadığı gözler önüne geldi. Ben de turnuvada gönüllü olarak basın tribününde yerimi aldım ve İstanbul'da oynanan Fransa-Gana / ABD-İspanya maçlarını yerinde izleme imkanı buldum. Bir blogger olarak orada da boş durmadık ve kendisini Lig Radyo'dan ve Totemspor'dan tanıdığımız Ilgaz Çınar'la hem A grubu maçlarını değerlendirdik, hem de U-20 Milli Takımı'mızla ilgili yorumlarını aldık.

U-20 DK'nda A Grubunun ilk maçları oynandı. Gruptaki takımlarla ilgili düşünceleriniz nelerdir? Sizce bu gruptan kimler çıkar?



Öncelikle turnuva olarak değerlendirmek ayrı, genel futbol mantığı olarak değerlendirmek ayrı, öyle bakalım. İstiyorsan ilk önce mağlup takımlardan başlayalım. Zaten bugünkü maçlarını kazanan Fransa ve İspanya'yı üç aşağı beş yukarı herkes biliyor. Gana'yı daha öncesinde Muhsin Ertuğrul hocayla konuştuğum zaman -o da görmüşsündür Fifa yetkilisi olarak burada maçları izliyor- Gana'nın enteresan bir altyapıya sahip olduğunu söylemişti. Buraya kadar takımı bozmadan geldiklerini ve artık sadece fiziki güce dayalı bir futbol değil; fundamental olarak diğer noktalara da temas ettiğini söylemişti. Maça baktığımızda ilk 30 dakikalık kısmı ayrı, geri kalan 60 dakikalık kısmı ayrı değerlendirelim. Çok baskılı oynayan bir Gana var, Fransa'yı maçın ilk yarım saatlik diliminde bozan bir Gana vardı ama burada bile 11. , 12. ve 30. dakikalarda Fransa'nın 3 net pozisyonu vardı. Yani bazı işler hemen olmuyor, öyle bakmak lazım. Fransa çok üst düzey futbolculara sahip, bunun sebebi de şu; kendi takımlarında sürekli oynayan oyuncular bunlar. Orta sahaya bakıyorsun; Juventus ve Sevilla'nın orta sahası (Pogba ve Kondogbia) ki bunlar yedekten girip götürenler değil doğrudan forse eden oyuncular. İlerde Veretout var, Bahebeck var, Yaya Sanogo . Geriye baktığımızda muhteşem bir solbek Digne var. Gana belki birkaç turnuva sonrasında damga vuracak bir ekip çünkü bozmuyorlar. Fransa'ya baktığımızda da yine aynı şekilde en fazla 3-4 oyuncu değişiyor, onlarda önceden beri kadrolarını bozmuyorlar. Bu açıdan bakıldığında da ortak ulaşacağımız sonuç; istikrar. İstikrar derken yetiştiricilerle birlikte istikrar yalnız. O noktaya da bakmak lazım. Yetiştiricilerde de istikrarı yakalamak lazım. Eğer sizin çok iyi bir yetiştiriciniz yoksa veya iyi bir teknik adama sahip değilseniz o anlamda iş sıkıntıya girer. Bazen yetiştiriciler, ellerindeki futbolcuyu oynatan teknik adamdır aynı zamanda. Yani teknik adamın çok üst düzey futbolla kendini sürekli yenilemesine gerek kalmaz çünkü sahadaki futbolcu sizi yeniler. Fransa'nın şansı bu. 30. dakikadan sonraya baktığımızda zaten oyun alanı, oyun görüşü çok geniş olan bir ekip, skoru bulmaları da beraberinde getirdi. Zaten bu galibiyeti bekliyordum. Bir de kendi iddiam var, herkesin tersine ben Fransa'yı İspanya'nın da önünde favori görüyorum. Tabii bu futbol, herkesi yanıltabilir. Bu da sadece benim kendimce olan bir görüşüm. Bekleyip göreceğiz

Peki ABD-İspanya maçını nasıl değerlendirmek gerekir? Bir yanda mütavazı bir kadroyla -ülke futbolunun konumu ortada- gelen bir ABD takımı ve buna karşı kadrosunda birçok yıldız ve yıldız adayı olan İspanya. Keyifli bir maç izlettiler bize.



Bu maçı şöyle değerlendirelim. Maç çok keyifli bir maç oldu değil mi, izleyen herkes keyif aldı. Bunun sebebi sadece İspanya futbolu değil; Amerika'nında kendi yetenekleri doğrultusunda çok iyi bir takıma sahip olması. Özellikle de Luis Gil. Maçın ilk 20 dakikasına baktığımızda Amerika tam 3 tane ters top attı 40 metrelik mesafeye. Bunların 2 tanesi yerini buldu 1 tanesi yerini bulmadı, onun da nedeni o pas şiddetini iyi ayarlayamadı, bunu herkes yapıyor normal. Ama bu ters pas oyunununa gelene kadar bir sete oturttu oyunu ilk önce. Defansta 3'lü kaldılar. Sağ bek Yedlin'i sağ açık oyuncusu gibi kullanırken, onu hücumcu gibi düşündürürken esasında diğer kanattan atak yaptılar, orda ters top yapmadılar. 2008 Hırvatistan'ı hatırlayalım. Bize elenene kadar, o mucizevi maç olana kadar bu set oyununu oturttuktan sonra bu ters toplarla sonuca giden bir oyun anlayışındaydılar. Daha doğrusu futbolunu güzelleştirmeye çalıştılar. Bu anlamda Amerika'nın çalıştığını söyleyebiliriz. Maçı güzelleştiren de Amerika'nın bu oyunuydu zaten. İspanya'ya baktığımızda, enteresandır herkes Barcelona altyapısını konuşur. Fakat Barcelona'dan sadece bir oyuncu var. O da Deulofeu. Zaten buraya yıldız olarak geldi, turnuvanın da yıldız adaylarından birisi. Diğer oyunculara baktığımızda Real Madrid'in, Sevilla'nın, Atletico'nun altyapısından daha fazla oyuncu var. Bu olaya şu açıdan bakmak gerekiyor ama: Barcelona'nın altyapısındaki isimler Barcelona'da oynamak üzere yetiştirilir ve oynarda. Ancak Real Madrid'e baktığımızda "ya tutarsa" şekli var. Yani oyuncu yetiştirilir. Real Madrid'de oynayamıyorsa diğer takımlara gider ve o takımı da besler. Bu açıdan yaklaşmak daha iyi olur.

Milli Takımı bu turnuvada nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce yakaladığımız jenerasyon bu turnuvada iyi işler yapar mı?



Türkiye'nin durumu biraz da Kolombiya'ya bağlı. Eğer gruptan 1. çıkarsak A grubundan 3.yü alacağız. Ama Kolombiya'nın altında 2. olarak çıkarsak, büyük olasılıkla Fransa veya İspanya'dan birisi gelebilir ve turnuvadan elenebiliriz. Doğruya doğru konuşmak lazım. Yani bizim turnuvada devam etmemiz, iyi yerlere gelebilmemiz için 1. olarak bitirmemiz çok önemli. Eğer 1. bitirirsek ABD veya Gana gelebilir. Fakat bu iki takımı da rahat eleyebiliriz gözüyle bakamıyorum. ABD'yi biraz önce konuştuk, Gana dersek hakeza öyle. Bir de şöyle bir fark var. Gana takımındaki oyuncuların çoğu; takımlarının B takımı ya da alt ligde değil direk kendi 1. liglerinde, kora kor bir mücadelede oynuyorlar. Dolayısıyla belirli bir maç tempoları var. Bizim takıma bakıyorsun, ortasahada birşeyleri değiştirebilecek diye baktığımız; hani hep Salih Uçan'lar konuşuluyor ama geçen sene Okay Yokuşlu 637 dakika oynamış. Alpaslan Öztürk var. Beerschot'tan Standard Liege'e transfer oldu, ortasahayı toparlamak adına ona çok güveniyoruz. Stoperlerimiz maalesef biraz eksiklikleri var. Ethem Ercan Pülgir Kartalspor'da küme düşmelerine rağmen profesyonel maç oynadı. Galatasaray'dan Sadık Çiftpınar'ın profesyonel maçı yok. Ahmet Yılmaz son 3-4 hafta Gençlerbirliği'nde profesyonel maç oynadı. Sol bekimiz İlkay'ın profesyonel maçı yok. Böyle bir sıkıntı var. Artun Akçakın 2011-2012 sezonu Hacettepe'de müthiş bir çıkış yakalamıştı. Ona en büyük kötülüğü Gençlerbirliği yaptı. O kadar forvetin varken kadroda tutuyorsun; bir de üstüne devre arasında Vleminckx'i alıyorsun. Bunlara rağmen Artun'u A takımda tuttular, maç ritmi kayboldu. İbrahim Yılmaz diyoruz; İBB'nin oyuncusu. Darıca Gençlerbirliğinde 20 gol seviyesini geçti, evet ama hangi 3. ligde bu golleri attı? 24 yaş üstü 4-5 oyuncunun oynadığı ve bir A2 takımında veya kendi A takımlarında değer görmeyen gençlerin oynadığı bir 3. ligde bu golleri attı. 19-20 gol attı diye övüyoruz, seviniyoruz ama hangi şartlar altında bu golleri attı buna bakmıyoruz. Kerim Frei, Hakan Çalhanoğlu, Salih Uçan, Alpaslan Öztürk... Rüya gibi bir hücum hattı geliyor değil mi? Ama önüne koyacak bir forvetimiz yok. Böyle bir sıkıntımız var ve hep o eleştirdiğimiz Avrupa'dan gelen oyuncular; bizi biryerlere götürecek oyuncular. Kalecimiz Aykut Özer'de buna dahil. Bir de şunu eklemek istiyorum. Bu takımımız daha sonra Akdeniz Olimpiyatları'nda oynayacak, bir karma gidecek oraya. Fakat önemli olan bir sonraki turnuvada bu çocuklar yine beraber oynayacak mı? Bahsettiğimiz takımlar 13-14 yaşından beri beraber futbol oynayan çocuklardan kurulu. Biz bir jenerasyonumuzu hiçbir zaman bir üst basamağa taşıyamıyoruz. Bunu devamlı hale getirmemiz, buna bir önlem almamız lazım. Bir de aynı hocayla çalışmak önemli. Yani Gökhan Keskin'den gelip Feyyaz Uçar'a geçmememiz lazım. Feyyaz Uçar'ın U-17'den alıp bu çocukları U-20'ye taşıması lazım. Gökhan Keskin'in de bu sırada U-15'ten alıp U-17'ye getirmesi lazım ki bu döngü aynı hocalarla aynı oyuncular arası devam etsin, futbolcular birbirini tanısın, futbol alışkanlıklarını öğrensinler. Paraguay maçında Salih Uçan'la Hakan Çalhanoğlu bir kere 2'ye 1'leri vardı maçın 22. dakikalarında. Öyle bir tehlikemiz olmuştu son anda kornere attılar topu. Onun dışında bu tarz organizasyonlar yapamadı takım. Niçin? Birbirlerini tanımıyorlar çünkü.

Maç bitiminde bana zaman ayırdığı ve turnuvaya dair sorularımı yorumladığı için Ilgaz Abi'ye Hayatın Futbolu ailesi olarak tekrar teşekkür ediyoruz.
Share this article :

0 yorum:

Speak up your mind

Tell us what you're thinking... !

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. Hayatın Futbolu - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Inspired by Sportapolis Shape5.com
Proudly powered by Blogger